20 Mart 2009 Cuma

Af barışın anahtarıdır

Celal Talabani işi resmileştirdi.

Irak Cumhurbaşkanı, gerek Nur Batur’a verdiği geniş mülakatta, gerekse Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül’le görüşmesi ardından yaptığı açıklamalarda, Erbil’de nisan sonunda toplanması hedeflenen Kürt Konferansı’na resmiyet kazandırdı.

Talabani ayrıca, dün Cengiz Çandar’ın da vurguladığı gibi, o “iflah olmaz” iyimserliğiyle, konferansa başarı şansı verdiğini de ortaya koydu.

Irak Cumhurbaşkanı’nın sözleriyle, “Dünyanın dört bir yanından Kürt partilerinin katılacağı konferansta, PKK’ya şiddetten vazgeçmesi, silahlı mücadeleye son vermesi çağrısında bulunulacak...”

“Çünkü” diyor Talabani, “bu hareket, Kürtlerin ve Türklerin çıkarına değildir. Dönem, artık gerilla savaşı dönemi değildir. Konferansın başlıca amacı, PKK’yı silahlı eylemlerden vazgeçirmek... Onlar barıştan yana, barışçıl bir grup haline geldiklerinde Türkiye’deki kardeşlerimizle bu sorunu nasıl ele alacağımızı konuşuruz. Ben silahlı eylemleri sona erdirmeleri, şiddeti bırakmaları konusunda ümitliyim.”

* * *

Bir “Kürt Silahsızlanma Manifestosu” yayımlaması hedeflenen konferansla ilgili ilk haberleri Taraf yapmıştı.

O haberlerde de vurguladığımız gibi, konferans Ankara’nın zımnen “yeşil ışık” yaktığı, büyük ölçüde Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin inisiyatifinde, ABD ve Avrupa Birliği’nin bilgisi dahilinde olgunlaşan bir girişim.

Bölgeden bize ulaşan son havadis, konferans için bir yandan fikirsel altyapı hazırlıklarının devam ettiği ama bir yandan da, “bazı koşullar eğer gerçekleşmezse” Barzani’nin konferansı erteleme yoluna gidebileceği yönünde.

Yani ortada bir dizi “Barzani şartı” var.

Bu şartları, “Avrupa Birliği’nin konferansa olan desteğini daha açık biçimde ortaya koyması,” “Türkiye’nin konferansa olumlu baktığını, kuşkuya mahal bırakmayacak şekilde ifade etmesi” ve “ABD, AB ve konuya ilgi gösteren Norveç, Kanada gibi ülkelerin konferansa katılımı” olarak sıralayabiliriz.

Velhasıl Barzani, konferansın başarı şansını artırmak için uluslararası destek bekliyor.

Uluslararası desteğin açıkça ortaya konması, konferansın ciddiyetini ve etkisini artırır; ona kuşku yok.

Ancak konferansın hedefine ulaşması, yani PKK’nın dağdan inip silahlarını teslim etmeye ikna edilmesi için gerekli “altın” koşullar başka.

Bu koşulların ilki, başta DTP olmak üzere Türkiye’deki Kürt partilerinin ve kanaat önderlerinin konferansı ciddiye alıp katılmasıdır.

İkincisi, PKK’nın konferansı peşinen reddeden bir tavır almamasıdır.

Üçüncüsü de, Türkiye’nin konferansta yapılacak “silahsızlanma” çağrısının PKK tarafından kabulünü kolaylaştıracak adımları atmaya hazır olması; bu adımları atabileceğinin işaretlerini vermesidir.

* * *

Bu koşulların ilkinde büyük bir sorun yok.

Zira Türkiye’deki Kürt oluşumlarının ve aydınlarının ekseriyeti bazı çekincelerine rağmen konferans fikrine olumlu yaklaşıyor.

DTP ise konferansın fikir babalarından biri ve konferansın “işlevli” olabilmesi için PKK’nın dışlanmaması gerektiğini vurguluyor ki bu da zaten, ikinci altın koşulun yerine gelmesi demek.

PKK lideri Abdullah Öcalan, konferansa karşı çıkmamakla önemli bir iş yaptı; hem örgütün konferansı ciddiye almasına, hem de daha mühimi, belirli koşulların yerine gelmesi halinde silah bırakma fikrine kapıyı açık bıraktı.

Gerçi PKK’nın dağ kadrosu, Apo’nun avukatlarıyla yaptığı son görüşmeden basına yansıyan görüşlerine kıyasla, konferans fikrine çok daha mesafeli ama yine de, örneğin Duran Kalkan’ın açıklamalarında görüyoruz ki örgüt bu aşamada kategorik bir “ret“ çizgisinde değil.

PKK, daha ziyade, konferansa katılımının pazarlığını yapmaya çalışan ve bu vesileyle hem Erbil’deki Barzani yönetimi hem de uluslararası aktörler tarafından muhatap alınmanın yolunu arayan bir görünümde.

Konferansın yapacağı “silahsızlanma” çağrısının başarıya ulaşması için gerekli diğer koşulun yerine gelip gelmeyeceği ise meçhul ve DTP de, PKK da, Barzani de esas olarak bu konunun netleşmesini bekliyor.

Ankara, “af” kelimesinden korkuyor.

Yetkililer, “Eve dönüşü kolaylaştırmak için ne yapacaksınız” sorusuna, “Zaten mevcut bir düzenleme var; onu işleteceğiz” demenin ötesinde cevap veremiyorlar.

Oysa Kürt halkı kadar bütün dünya da biliyor ki, bu yeterli değil.

PKK’nın dağdan inip silahlarını teslim etme noktasına gelmesi için, öncelikle, 150-160 kişilik lider kadro dışındaki örgüt mensuplarının kovuşturmaya uğramaksızın ve sivil hayata bütünüyle katılmalarının önünde hiçbir “sicil” engeli kalmaksızın eve dönebileceklerini bilmeleri gerekiyor.

Açıkçası, dağdaki militanın silahını teslim ettikten sonra, isterse “mücadelesini” Türkiye’de yasal siyasi zeminde sürdürebileceğini ve bunun tek şartının “şiddet kullanmamak, kullanımını da reddetmek” olduğunu bilmesi gerekiyor.

Buna paralel olarak, “örgüt üyeliği” suçundan halen cezaevinde olanların affı da şart.

Ve nihayet, lider kadronun silahlarını teslim ederek Irak’ta ya da Norveç gibi bir üçüncü ülkede ikamet edebilmesi için özel düzenleme yapılmasına Ankara “yeşil ışık” yakmalı.

* * *

Şunu çok iyi biliyorum; yukarıda yazdığım türden bir “af” düzenlemesi başka adlar altında da olsa Ankara’nın siyasi erkânı ve sivil-asker bürokrasisinin gündemine daha önce geldi.

Dahası, “PKK’nın muhatap alınması” meselesi, hiçbir zaman “resmen” kabullenilmedi ve edilmeyecektir ama aslında çoktan gerçekleşti.

Son birkaç yıldır, PKK’yı silahsızlandırma hedefine ulaşmanın olası yöntemleri Türk devletinin de bilgisi ve dolaylı katılımıyla, çeşitli ortamlarda PKK’nın dikkatine getirildi; Kuzey Irak’ta ve Avrupa’da PKK temsilcileriyle bu kapsamda temaslar yapıldı.

Kısacası, bu yazdıklarım bazı okurlara “aşırı” gelse bile, aslında uzunca bir süredir devletin içinde tartılan ve bazı somut girişimlere kaynaklık etmiş düşünceler.

Şimdi sıra, barış için kararlı adımlar atabilmekte.

PKK’nın silahlı mücadeleden medet ummaması ve dağdan inmeyi göze alabilmesi için, “af” uygulamasını hem bir bütün olarak devletin hem de toplumun içine sindirebilmesi gerek.

Çeyrek yüzyıldır akan kanın durması için bunu yapabilmeliyiz.

Affın barışın anahtarı olduğunu görmeliyiz...

Adına ne dersek diyelim.

Yasemin Çongar

1 yorum:

  1. ortada bi savaş varsa, iki taraftan birisi diğerini tamamen yok edemeyeceğine göre, anlaşma karşılıklı yapılmak zorunda oluyor. en büyük düşmanlar bile bi yerden sonra bir araya gelmek zorunda kalıyorlar. bizim için çok çok zor olacak ama pkkyı muhatap almak çözüm için zaruri gibi görünüyor

    YanıtlaSil