15 Mart 2009 Pazar

Surdaki gedik

Küresel krizin ne zaman sona ereceğini kimse kestiremiyor ama bir şey şimdiden belli: Krizden sonra dünya asla bugünkü gibi olmayacak. Bir başka deyişle, yepyeni bir global düzen doğacak.
Bu yeni düzenin uç vermeye başlayan filizlerinden birkaçını sayalım:
* En başta jeopolitik dengeler değişecek. Çin en az ABD kadar söz sahibi olacak.
* Avrupa Birliği uzunca bir süre "Kimlik krizi" ve "Dayanışma açığı" bunalımlarıyla boğuşacak. Bu da "Büyük güçler" masasındaki konumunu zayıflatacak.
* Yeni krizlerin çıkmasını önlemek için küresel finans sistemi tepeden tırnağa yeniden yapılandırılacak.
* Ve en önemlisi, "Etik", yani "İş ahlakı" uluslararası ilişkilerde en önemli kriterlerden biri haline gelecek.
Bunun işaretleri görülmeye başladı bile.
Örneğin "Dünya ekonomisinin kara delikleri" diye tanımlanan "Vergi cennetleri" artık cehenneme dönüşüyor. İsviçre, Lüksemburg, Avusturya, Monaco, Lihtenştayn, Andorra, Belçika, Singapur, HongKong, Man Adası, Kayman Adaları gibi "Banka sırları"nı, yani servetlerini kendilerine aktaran yabancıların hesaplarını sır perdesiyle örtmeyi başlıca gelir kaynağı yapan ülkeler birer birer teslim bayrağını çekiyor.
Bu amaçla ABD ve İngiltere'nin açtığı, Fransa ve Almanya'nın da siyasal-ekonomik-hukuki tüm silahlarıyla katıldıkları seferberlik, saydığımız ülkeleri iyice köşeye sıkıştırdı.
Hele hele Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) hazırladığı, daha doğrusu yenilediği "Vergi cennetleri" kara listesi, son direniş noktalarını da düşürüverdi. Çünkü, bu liste 2 Nisan'da Londra'da yapılacak G20 zirvesinde masaya getirilecek. Zirveden listedeki ülkelere karşı "Topyekûn savaş" ve yaptırım kararı çıkacağını herkes biliyor.

İsviçre'deki hesap sahipleri
O nedenle küresel finansal sistemin kara delikleri, G-20 zirvesinden önce OECD listesinden çıkmak için can havliyle bugüne kadar düşünülmesi bile imkânsız adımlar atmaya başladılar. Özellikle de, bu "Sırlar"ın en büyük, en güçlü, en yüksek kalesi olan İsviçre. Bakın, şimdi o kalenin surlarında nasıl büyük bir gedik açılıyor:
OECD'nin vergi sözleşmesinin 26'ncı maddesi, çifte vergilendirmenin önlenmesi anlaşmalarında, taraflar arasında bilgi aktarımı zorunluluğu getiriyor. İsviçre bugüne kadar 70 kadar ülkeyle çifte vergilendirmenin önlenmesi anlaşması yaptı. Aralarında Türkiye de var. 22 Mayıs 2008'de imzalanan anlaşma halen Meclis Dışişleri Komisyonu'nda.
Ancak İsviçre, bu ikili anlaşmaları hep kendine yontacak biçimde yorumladı: Vergi kaybı ile vergi kaçağını kalın çizgilerle birbirinden ayırdı. Vergi kaybını "İdari bir suç" olarak değerlendirip ilgili ülkeye bilgi aktarmayı reddetti. Sadece vergi kaçağı iddialarının soruşturulmasında işbirliğine yanaştı. Onu da genel değil, bireysel bazda uyguladı. Yani ilgili ülkeden servetini İsviçre'ye nakletmiş vatandaşının vergi kaçakçılığıyla ilgili somut deliller gelmesi halinde, o kişinin İsviçre bankalarındaki hesaplarının sırlarını "Kısmen" açmakla yetindi.
Ama artık vergi kaybı-vergi kaçağı ayrımı yaklaşımını terk etmek, -argo deyimle- "Yan çizme" politikalarını büyük ölçüde değiştirmek zorunda kalacak ve ikili anlaşma imzaladığı ülkelerle bilgi alışverişini istemeye istemeye de olsa güçlendirecek. AB'nin OECD'nin ve G-20'nin baskıları sayesinde. İsviçre Maliye Bakanı Hans-Rudolf Merz, "G-20'nin OECD'nin kara listesindeki ülkelere yaptırım" korkusuyla "Bankacılık sırrı" surlarında gedik açmak zorunda kaldıklarını itiraf etti.
Süresi dolan "Vergi barışı"ndan yararlanıp kaç mükellef yurtdışındaki paralarının -hiç değilse bir bölümünü- Türkiye'ye getirdi bilmiyoruz ama İsviçre bankalarında epey Türk'ün hesabı olduğu cümle âlemin malumu. İsviçre'nin artık gizli hesaplar, beyan edilmemiş servetler için sığınak olmaktan çıkmaya başlaması, kimlerin yüreğine korku saldı acaba?

Erdal Şafak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder