18 Mart 2009 Çarşamba

Bankalar kâr rekoruna koşarken…

BDDK, bankacılık sektörüne ait Mart ayı raporunu dün açıkladı. Rapor, diğer ekonomik verilerle kıyaslandığında çarpıcı sonuçlara işaret ediyor. Bu çarpıcı çelişkiler aslında bizi ekonomide çözülmesi gereken gerçek soruna taşıyor.

Şimdi rapordan birkaç veriyi aktaralım: Bankacılık sektörüne ait Aralık 2008 ile Ocak 2009 sonuçları karşılaştırılıyor. Bankaların bir aylık sürede toplam varlıkları yüzde -2,8 gerileyerek 495,7 milyar lira olmuş. Kredilerdeki gerileme binde -5 oranında kalırken TL kredileri yüzde -1,7 düşüşle 257,7 milyar lirada kalmış.

Kredilerdeki düşüşü en iyi açıklayan gelişme ise mevduatlarda görülüyor. Mevduat düşüşünde oran sadece binde -1. Oysa TL mevduatında düşüş binde -8'e varıyor. Bir önemli fark, TL tasarruf mevduatında yüzde 1,1 artış var.

Şimdi gerçek sonuca bakalım. Bankalarımızın kârı Ocak 2008'de 1,3 milyar iken Ocak 2009'da kâr yüzde 22,8 artışla 1,6 milyar liraya yükselmiş. İlk bakışta bankalarımıza kâr açısından kriz uğramamış görülüyor. Adeta nazar değmesin demek geliyor insanın içinden.

Bu kâr rakamına bakınca şimdi bankalara mı saldırmak gerekiyor? Evet, zaten sorunda işte tam burada yatıyor. Bankalar Ocak ayında kâr rekoru kırarken muhtemelen Aralık ayındaki yüzde 13,6 oranındaki işsizlik rekoru da Ocak ayında yeni bir zirve yapacak. Banka kârları ile işsizlik rekora koşuyor.

Ama raporun detayına baktığımızda ciddi başka sorunları da görebiliriz. Bankacılık sektörü büyümüyor, aksine daralıyor. Belki de köpükler gidiyor.

Mevduat gerilemesi çok önemli: Tasarruf mevduatı artış göstermiş ama toplamda gerileme var. Burada bir noktaya daha dikkat çekmek istiyorum. Bankalardaki para hareketlidir; yani her gün faiz işliyor ve büyüyor. Faize rağmen mevduat olsun, kredi olsun bir küçülme var ise bu önemli bir soruna işarettir.

Bankaların kârlarında şimdilik kâğıt üzerinde bir sorun görülmüyor. Ama devamı açısından düşünüldüğünde işin rengi hiç de öyle değil. Sorunlu kredi artışı, ödenemeyen kredi kartları, hacizlere rağmen düşen varlık fiyatları gibi yığınla sorun bekliyor bankaları.

Fasit daireye girmemek gerekiyor. Sektör daralma sürecini sürdürürse bunun anlamı şudur: Reel sektör çökecektir.

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) şimdi çok zorda. Faiz indirimlerine devam etse mevduat toplamak zorlaşıyor. Yerleşik kişilerde bir süre sonra TL yerine döviz yatırımına akın edebilir. TL mevduatı ile Yabancı Para (YP) mevduat faizleri arasında katlanabilir bir oran mecburen bırakılacaktır. Açıkçası zor karar!

Ama ben asıl mevduat faizi ile kredi faizi arasında hâla çok yüksek olan makasa dikkat çekmek istiyorum. Bu sorun şu hükümetin derhal çözmesi gereken ana sorunudur. Mevduata yüzde 13'ler verilirken kredi faizleri bunun iki katı olamaz; olmamalı da. Bu marjı Türkiye kaldıramaz.

İlk başta tatlı kâr gibi görülse de bu marj ekonomik yapımızı çökertebilecek bir farktır. Sorun nerede ki? Neden bankalar mevduat ile kredi faiz oranları arasında çok yüksek bir marj uyguluyor?

Sanırım ilk sırada aklıma gelen kelime "güven" olmalı. Ekonomik yapı çok riskli ve Türkiye'de maalesef borçlular korunuyor. Oysa parasını veren alacaklı da korunmalıdır. Hileli iflas erteleme taleplerinin arttığı yönünde sıkça haberler geliyor. Çekleri ödememek için istek dışında elimden çıktı yollarına sıkça başvurulur olmuş.

Sonuç olarak belirteyim ki banklar ayrı telden çalıyor ama reel sektörün çöküşünden kaçamazlar. En azından reel sektördeki çöküş, bankalara sirayet etmeden sorunu çözelim. Kredi maliyetleri çok yüksek; bu fark azalmalıdır. Devlet mevduat ile kredi arasında "güven" probleminde yeni bir görev üstlenebilir.

Hatırlatma;

Bu sorunlar Anadolu'dan değil, Ankara'dan çözülür.


İbrahim Kahveci

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder