25 Mart 2009 Çarşamba

Adalet terazisi camiye kaldırılınca

Güneydoğu'da asit kuyularında kaybedilen adamların kemikleri aranıyor.

Kuyulara atılanlarda bu ülkenin insanı, attı diye yakalanan ve sorgulanan da bu ülkenin insanı.

İkisinin de elinde kendine göre ayrı ayrı adalet terazisi var.

Herkes kendisinin haklı olduğuna kendi terazisiyle karar veriyor.

Kimin kanununun adalet dağıttığını kim belirleyecek? Sorusuna ya parmak sayısı veya yumruk gücü cevap verirse nüfusu çok olan ülkeler veya silahı çok olanlar lehine adalet terazisi eğilme gösterir.

Onun için bütün insanların Rabbine itaat edildiğinde Fırat nehri üzerindeki köprüden geçen koyunun ayağı kırılsa sahibi kim olursa olsun, hangi dinden olursa olsun tazminatı ödenmiştir.

Günümüzde Fırat nehri civarında yüz binlerce insanımız ölmüş, köyler yakılmış, sürüler kurşunlanmıştır.

Çağdaş dünya da katillere destek vermiştir.

Tabiatı aydınlatsın diye güneşi yaratan Allah, gönülleri ve toplumları aydınlatsın, fertlere ve toplumlara yol göstersin diye Kur'anı'nı indirmiş.

Güzelle çirkin gün ışığında belli olur. Güneş batınca akla kara, güzelle çirkin aynı görünür. Aynı güneşten renk alan narçiçekleriyle, kar çiçekleri karanlıkta kaybolur.

Hak ile batıl da Kur'an'ın adalet ölçüleri içinde belli olur. Onu toplum hayatından çektiniz mi korkaklar kahraman, devleti soyanlar baba, kadın ticareti yapanlar vergi rekortmeni kutsal insan olup çıkıveriyor.

Aydınlar, karşı görüşten aydınlara işkence yapılırken alkış tutarlar, sıra kendilerine gelince ağlamaları karşı aydınların alkışları içinde kaybolur gider.

Güneş, hava, su, toprak, sevgi, ilk insandan son insana kadar herkese faydalı olarak yaratıldığı gibi Kur'an-ı Kerim de son insana kadar insanlığa yol göstermeye devam edecektir.

Rabbimiz, sevgili peygamberimize ve onun şahsında bize: "Sana ilim (Kur'an) geldikten sonra eğer onların hevalarına (şahsi ölçülerine) uyarsan sen de zalim olursun" buyuruyor. (Bakara120)

Dünyanın en dürüst adamını yanlış terazinin başına oturtsanız o da eksik tartar.

Adalet terazisi yanlış olunca tartan kişinin doğruluğu bir şey değiştirmez.

Onun için Rabbimiz hem ölçenin tam ölçmesini, hem de terazinin doğrusunu almamızı emrediyor.

O ilahi terazi olan Kur'an ise bizim konuşmamızı, yürüyüşümüzü, bakışımızı, kaş göz hareketlerimizi, komşuluk ilişkilerimizi, yöneten ve yönetilen ilişkilerini en güzel şekilde ayarlamaktadır.

Toplumun en ahlaksız diye bildiği bir adamla babanız mahkemelik olsalar, babanız da bu davada haksız olsa siz haklının yanında yer alacaksınız. "Bu ahlaksız adam haklı ama ahlaksızın yanında yer alamam." demeyin. Siz o ahlaksızın yanında değil hakkın yanında oluyorsunuz.

Rabbimiz buyurur:

"Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve akrabanız aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti yerine getirenlerden olun. İster zengin, ister fakir olsun fark etmez. Allah onlara daha yakındır. Adaletten yüz çevirerek nefsin arzusuna uymayın. Şayet dilinizi eğer veya yüz çevirirseniz, iyi bilin ki, Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (Nisa 135)

Biz, kendimizi şahıslara göre değil, Hakka ve hakikate göre ayarlamalıyız.

Ayette haklı olanın zengin veya fakir olması, bizim adil olmamızı engellemesini yasaklıyor.

En zengin bildiğiniz bir adamla fakir biri mahkemelik olsalar, zenginin haklı olduğunu biliyorsanız siz yine hakkın yanında olacaksınız. Fakire acıyacağız diyerek hakkın ve adaletin zedelenmesine yardım etmeyeceğiz.

Fakir haklı ise zenginin hatırı için hakikati gizleme tarafına gitmeyeceğiz.

Milletvekilleri televizyon ekranından milyonlarca insana "Aslında karşı partinin dediği doğru amma bizim parti grup kararı aldı. Ben karara uyacağım" derken başkanın veya grubun hatırı için hak bildiği şeyi çiğnemekle başta kendi şahsiyetini çiğnetmiş olur veya diş bilediği bir insanın haklı sözüne karşı haksızların yanında yer alır.

Rabbimiz bizi uyarır:

"Ey iman edenler, Allah için adaleti ayakta tutup gözetenler olunuz. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adil olunuz. Bu takvaya daha yakındır. Allah'tan sakının. Elbette Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (Maide 8)

İsterseniz bu ayetin tefsirini, benim telifim olan "Şifa Tefsiri"nden bir okuyuverin.

Mahmut Toptaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder