22 Mart 2009 Pazar

Yeni fikirler

Bizim en çok korktuğumuz şey nedir?

Galiba, daha önce duymadığımız yeni fikirler duymak.

Çerçevesi kalın kalın çizilmiş bir “tartışılabilecek konular” tablomuz var ve onun dışına çıkmak en büyük suç.

O “tablonun” içine yeni bir konu başlığını kabul etmemiz içinse uzun uzun dövüşmemiz, binlerce yazı yazmamız, mahkemeler açmamız gerekiyor.

Yeni bir fikir duyduğumuzda kirpi gibi toparlanıp oklarımızı çıkartıyoruz.

Dün tiyatro sanatçısı Ali Sürmeli, “artık tek vatan, tek yürek, tek bayrak gibi kavramları geçelim,” demiş.

Sonra da devam etmiş.

“Ben çoğulculuktan yanayım. Benim arabamın plakası bile ABD 13. İstanbul’da polis beni çevirip ‘bu ne’ diye sorduğunda verdiğim cevap ‘Anadolu Birleşik Devletleri plakası’ oldu. Anadolu Birleşik Devletleri’ni kuralım. Biz Osmanlı torunlarıyız. Padişah torunlarıyız. Büyük düşünmeliyiz. Şu Osmanlı’nın torunları biraz daha ufuklara baksa ve biraz daha kucaklayıcı olsa daha mutlu olurum.”

Sürmeli’nin konuşma yaptığı salondaki işadamları “ayaklanmışlar” ve salonu terk etmişler.

Tepkilerden sonra Sürmeli, “ben espri yaptım” demiş.

Ne desin?

Galiba bizim ülkenin en sıkıcı yanı bu.

İnsanlardaki zihinsel kireçlenme.

Hiçbir esneklik, yeni bir düşünceye tahammül, bildiklerini bir daha gözden geçirme alışkanlığı yok.

Bize bir şeyler öğretmişler, biz de onları “mutlak doğru” diye kabul etmişiz.

Artık onların dışında bir düşünce olamaz.

Bizim aklımıza gelmeyen bir fikri söyleyen “düşmandır”.

Deli miyiz, divane miyiz, neyiz biz?

Kendi fikirlerimizi bir tür “tanrı kelamı” sanmak, bunların asla değişmeyeceğine, başka hiçbir düşünce olamayacağına iman etmek neyin nesi?

Belki Sürmeli doğru söylüyor.

Onun söylediklerini bugüne kadar hiç düşünmemiş olmamız, onun yanıldığının kanıtı mı?

Belki de biz yanılıyoruz.

Belki de bunları düşünmediğimiz için biz eksiğiz.

Hiç mi mümkün değil bu?

De ki, Sürmeli yanlış söylüyor.

Sen de çık doğrusunu söyle.

Salonu terk etmeler, tepki göstermeler de neyin nesi?

Niye kimsenin yeni bir fikre tahammülü yok bu ülkede?

Bakın, eğer bugün bizim düşündüklerimiz mutlak doğrularsa, bu bizim açımızdan “korkunç” bir gerçek olur.

Çünkü bu ülkenin durumu iyi değil.

Avrupa’nın en fakiriyiz.

İşsizlik diz boyu.

Hukukumuz yok.

Demokrasimiz yok.

Bundan sonra yeni hiçbir fikir kabul etmeyeceksek, fikirsel açıdan, çözüm bulmak açısından “en doğru” noktadaysak, bulunduğumuz yerde donup kalacağız demektir.

Bu halde kalmak istiyor musunuz gerçekten?

Hiç mi şikâyetiniz yok?

Şikâyetiniz var ama bu şikâyetlerinizi “ezberlediğiniz, mutlak olduğuna inandığınız” fikirlerle aşmak istiyorsunuz.

İyi de, bugün bu ülkede tekrarlanıp duran fikirler yıllardır tedavülde ve derde deva olmadı.

Demek ki sorunlarınızı aşmak için yeni fikirlere, yeni çözümlere ihtiyacınız var.

Doğru fikirlerin, doğru çözümlerin bulunması için size çok ters gelebilecek, çok aykırı bulacağınız fikirlerin de tartışma gündemine girebilmesi, tartışılabilmesi gerekiyor.

Her yeni fikre tepki gösterirseniz, yeni çözümleri nasıl bulacaksınız?

Yeni çözüm bulamazsanız bu bitmeyen dertlerinizden nasıl kurtulacaksınız?

İnsanları korkutursanız, susturursanız, “espri yaptım” demek zorunda bırakırsanız, tehdit ederseniz, taş olur kalırsınız.

Bir milim kımıldayamazsınız.

Fikirlerden korkmaya gerek yok.

Fikir bu alt tarafı.

Sana doğru gelmiyorsa, sen doğrusunu söylersin, tartışırsınız.

Belki bu ülkenin bir federasyon olması, “Anadolu Birleşik Devletleri” haline gelmesi bu ülkede yaşayanlar için iyi bir çözümdür.

Öyle olmadığını nereden biliyorsun?

Bu konuyu hiç düşündün mü, hiç tartıştın mı, bu konuda bir yazı okudun mu?

Hayır.

Sen ilk defa duyuyorsun ya, o zaman bu fikir mutlaka yanlıştır.

Sizce, bu zekice bir davranış mı?

Sürmeli’nin söylediği yanlış bir fikirse, onun yanlışlığını da salonu terk ederek değil, o fikrin neden yanlış olduğunu ortaya koyan fikirler söyleyerek gösterebilirsin.

Ama biz yeni bir fikri tartışmak istemiyoruz.

Biz, yeni bir fikir söyleyenleri korkutup susturmak istiyoruz.

Yıllarca bunu yaptınız.

Gene yapın.

Beyninizin içinde bir kireç kuyusu taşıyın.

Yeni bir fikir girmesin oraya.

Sonra da oturup halinizden yakının.

Siz şikâyet etmeyi düşünmekten daha çok seviyorsunuz.

Onun için bu halde yaşıyorsunuz zaten.
Ahmet Altan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder