26 Mart 2009 Perşembe

Bunalım çağına "İslâm aşısı"

Haksız küreselleşme ve arkasındaki ideoloji demokrasi için bir tehdit oluşturmaktadır.

19. yüzyılın ikinci yarısından sonra gelen birinci büyük küreselleşme dalgası varlığını demokrasi dışı rejimlere ve örgütsüzlüklere borçlu idi. Sebep olduğu dengesizlik ve haksızlıkları yükleyeceği toplumsal kesimler ve ülkeler bulduğu sürece yoluna devam etti. Bu mümkün olmayınca sömürgeci blok kendi arasında kapıştı, süreç Birinci Dünya Savaşı ile bitti.

II. Küreselleşme dalgası ise bu sefer, II. Dünya Savaşı ile başladı. "Yeni şişede eski sirke." Yani aslında değişen bir şey yoktu. Doğrudan işgallerin yerini dolaylı yeni sömürgecilik aldı. Öyle anlaşılıyor ki, şimdi bir kez daha yolun sonundayız. "Anlaşmalı Soğuk Savaş döneminin" misyonu da mukavelesi de böylece bitti. Dünya iktisadi ve siyasi birliktelik için yeni bir barış, üretim ve bölüşüm mimarisi arıyor.

Bu yönde kaleme alınan son yazımızdaki birinci madde ekonominin yeniden tanımlanmasıyla ilgiliydi. O yazıda bunun arkasındaki felsefi duruş açıklandı. Son bir yazı ile devam edelim.

İki, bencil insan mülkün ve rızkın sahibine kulak verip, aşırı kısa vadecilik çukurundan çıkıp, İslam'ın emrettiği zekatı acilen içine sindirmeli. Bu, rızkın artarak devam etmesi için büyük bir çarpan, toplam talep daralması için bir bereket kalkanıdır. Sözde "sosyal devlet" adına bu yükü mekanikleştirerek, insan yüreğini ve merhametini toplumsal dokudan silip atarak, devlete ihale eden Avrupa da çöküyor. Oysa, ne kadar çalışsak da, hak ettiğimizi düşünsek de, felsefi olarak bakıldığında bunları başkalarının elde edememesi, mahrum kalmaları pahasına elimizde bulundurduğumuzu kabul etmeliyiz. Sahip olduğumuz her şeyde insan, nebatat ve hayvanatın bir hakkı vardır.

Üç, aynı noktadan hareketle, çevreyi babalarımızdan miras almadık, emanetin hukukuna riayet ederek evlatlarımıza aktarmak üzere Allah bize sadece kullanım hakkını verdi. İnsanı yeryüzünde talancı bir ideolojiye emanet edip, çevreyi "vergi" ile kurtaramadığımız görülüyor. Zira vergi, "öde ve yık" anlamına geliyor. Emanet ahlakı için zamanlararası (intertemporal) bir bakış gerekir. Bunun anlamı, ahiret inancı ve hesap verme bilincidir.

Dört, faiz, parayı üretimden kopartıp "finans kapitalin" üzerimize çökmesine neden olmuştur. Bu, bir-iki defa değil, onlarca defa tekrarlanmıştır. Mesele, "paranın fırsat maliyetinin etkin ve adil bir şekilde" hesaplanmasıdır. Faiz bu ölçüm yöntemlerinden sadece birisi ve bana göre en haksız olanıdır. Para üretimin emrine verilmelidir. Gelir ve risk -sadece birisi değil- üretim sürecine giren emek, toprak, sermaye ve girişimci arasında anlaşılan oranda paylaşılmalıdır.

Bunu bize faizsiz bankacılık temin etmektedir. Daha şimdiden İngiliz HSBC Amanah Bankası'nın 2007 yılı itibarıyla İslami fonlarının aktif büyüklüğü, Türkiye'deki tüm katılım bankalarının toplam aktif büyüklüğüne ulaştı. Ancak bu alanın geliştirilmeye, projelendirilmeye ihtiyacı vardır. Şimdi bunu düşünmenin tam zamanıdır.

Beş, insanlara "bugünkü riskinizi yok etmek istiyorsanız gelecekte ticaret yapın" dediler. "Features ve options" piyasaları buradan çıktı. Gelmeyen bir zamanda, olmayan bir maldan, gerçekten belli olmayan bir fiyattan "sanal bir ekonomi" kurdular. Önce para üretimden kopartıldı, ardından da pazar zaman ve mekandan kopartıldı. Dünyanın en zeki matematikçi ve bilgisayarcı çocuklarına, sözde bilim adına karikatürize modellerin altına imza attırdılar. Ekonomik faaliyet; gerçek mal ve fiyat, yani gerçek zamanlı olarak yapılmalıdır.

Semanın altında yeni bir şey yok. Yaşadığımız bir asırlık krizi, beş asırlık çözüm önerileri ile aşmak için böyle kökleri mazide olan denenmiş tecrübelere ihtiyaç var. Bu topraklar barışın felsefesi, birlikte yaşamanın iksiri, uygulanmış ekonomik hayatı ile alternatif bir duruşa, bir özgül ağırlığa sahip.

Yanlış anlaşılmasın, ben bu yazı dizisinde Batılılara sesleniyorum. Yerli aydın üstüne alınmasın. Öyle gözüküyor ki, kıyamet alameti olarak bir gün güneş Batı'dan doğacak!
İBRAHİM ÖZTÜRK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder