25 Mart 2009 Çarşamba

Kapitalist ekonomi bankaların esiri mi?

Global kriz açıkça gösterdi ki, kapitalist rejimin merkezinde bankalar yer alıyor. Finans kavramı da bankacılığın farklı uygulamalarından başka bir şey değil. Mesela, kısa vadeli alacakların iskonto edilmesi olan faktöring bir kredi işlemidir, saf bir bankacılık ürünüdür.
Genişleyen piyasanın meydana getirdiği uzmanlaşma sonucu ortaya sadece bu işi yapan faktöring şirketleri çıkmıştır. Bir orta-uzun vadeli yatırım finansman yöntemi olan, leasing (bizdeki adıyla finansal kiralama) son dönemlere kadar bankalarca yapılırken, bankaların kâr hırsıyla sadece kısa vadeli işlere yönelmesi sonucu leasing şirketlerinin işi haline geldi. Forfaiting, ihracat alacağının iskontosuna dayanan, orta vadeli bir ihracat finansman tekniğidir. Görünüşte işlemi forfaiting şirketi (forfaiter) yapar. Ama, forfaiter istisnalar hariç, ancak bankanın poliçe veya bono üzerine koyduğu kefalet (aval), vadeli bir akreditif, yahut ithalatçı lehine onun bankasının düzenleyeceği garanti mektubunu teminat altına almak koşuluyla işlemi yapmayı kabul eder. Yani forfaiting, riskini bankanın yüklendiği bir kredi işlemidir, forfaiterin fonksiyonu talidir, önemsizdir. Sigorta şirketleriyle bankalar tabiri caizse yakın kan akrabasıdır, kardeştir. Batı'da, sigorta şirketleri bankaların kurucusudur, hissedarıdır, Türkiye'de ise bankalar sigorta şirketlerinin sermayedarıdır. İki halde de, bankayla sigorta şirketi ayni nesebi paylaşır. Bir yandan banka kredileri sigortacılığın önemli bir alanı olurken, diğer yandan, büyük bankalar müşterilerine mutlaka sigortacılık ürünleri de sunar. Artık daha da ileri gidilerek, bankalar ve sigorta şirketleri birleşiyor, "banksurance co. (bank+assurance co.)" denilen kuruluşlar oluşturuluyor. Bankaların mortgage kredileri, bu kredilere kefil olan ve bankalara müşteri bulan finans şirketleri doğuruyor.

Son krizin aktörlerinden birisi olan kredi temerrüt swapları, bankaların açtıkları kredilerin, satın aldıkları tahvillerin nemasını kendilerine, riskini başkalarına yükleme kurnazlığının eseridir. Borsa, bankasız düşünülemez. Çünkü, her borsada banka hisseleri en gözde kağıtlardandır; hisse senedi alım bedellerinin karşılandığı, satım bedellerinin yatırıldığı yer banka hesaplarıdır.

İster tüccar olsun, ister sanayici, hiç kimse bankaya bir şekilde başvurmadan, işini yürütemez. Bankasız ihaleye girilemez, akreditif açılamaz, para transfer edilemez, iç ticaret yapılamaz, dış ticaret zaten olanaksızdır. Devletin vergisi bankaya yatar, maaşlar, kiralar banka hesabına girer. Hisse senedi veya tahvil çıkarmak isteyen şirket, bunu en ufak ayrıntısına kadar bankaya yaptırtmak zorundadır. Birleşme ve satın almaların (mergers & acquisitions) gerçekleşmesi için banka aracılığı şarttır. Bankalar kurdukları yan şirketlerle ticaret ve sanayinin fiilen içindedir. Bu sistemde kanunsuzluk yapmak için bile banka lazımdır. Kara paranın aklanması, paranın bir kez olsun, bankaya yatırılıp çekilmesine bağlıdır.

Bankalar geniş halk kitlelerinden kopuk, servetin gayri adilane dağılımına yol açan, sadece kendisine çalışan, teorideki amaçlarından tamamen sapmış kuruluşlar. Bankalar, ABD'yi öyle hale getirmişler ki, Başkan Obama, FED başkanı ve hazine bakanı ağız ve fikir birliği içerisinde devletin milletin trilyonlarca dolarını krizin tek müsebbibi olan bankaları düze çıkarmak için harcamaktan hiç kaçınmıyorlar. Vicdan sahibi senatörlerin bu müthiş haksızlığa karşı isyan etmesi umurlarında olmuyor. Ülkemizde, bankaların kredi kartı konusunda halkın feryadını, kamu görevlilerini, hatta yasaları ne kadar dinledikleri malum.

Kısaca, kapitalist ekonomi kendini bankalara esir etmiş, bankalar tarafından esir alınmıştır.

Sami USlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder