28 Mart 2009 Cumartesi

Kamutalizm

Son ayların en popüler tartışma konuları arasında, kapitalist ekonomik sürecin geleceği var. Ülkeler, yüzyılın ekonomik sistem galibi kapitalizm ile yola devam edecek mi, etmeyecek mi? Kamu müdahaleleri ve en hafif yansıması regülasyonların devreye girmesiyle, yaralanmış ve değişime uğramış sistemi, aynı isimle adlandırabilir miyiz, adlandıramaz mıyız? Bunlara cevap arandı ve aranmaya da devam edecek.

Kapitalist sistemin kendi içinde eksik yanları olabilir, ancak sistemi tek başına suçlamak da ne kadar doğru olur? Nihayetinde sistemi kullanan insanların, gerek işveren olarak, gerekse yönetici olarak, ahlaki zayıflıkları ve zaaflarının da yaşanan çöküşte ve sonrasında etkili olduğu açıkça görülüyor.

Üst düzey yöneticiler, aldıkları yanlış kararlar ve öngörüsüzlükleri ile şirketlerini zarara uğrattılar, faturasını çalışanlarına keserek, işten çıkarttılar, ortaklarını ve paydaşlarını hayal kırıklığına uğrattılar. Hatalarının tamamını ekonomik sisteme mal ederek, kamu desteği almak için tüm baskı unsurlarını da kullandılar. Sonuç olarak, devlet tarafından, üretim için, istihdamın devamı için şirketlerine aktarılan kamu desteği likiditesinden, öncelikle primlerini alma zafiyeti gösterdiler.

Bu yöneticilerin ahlaki erozyonu kamuoyunda ciddi tepkiler oluşmasına yol açtı. Belki dikkatleri çekmiyor olabilir, ancak gün geçtikçe kamu yönetimi, özel teşebbüsün karar alanına girecek kadar, ileri derecede kararlar alıyor, almak zorunda kalıyor.

Küresel krizin başlangıcında aktarılan kaynaklar karşılığında, kısmen kamulaştırılan çok büyük reel sektör ve finans sektörü şirketleri oldu. Kamu, özel sektörün imdat çığlıklarına kayıtsız kalmadan tarihin en büyük para aktarma operasyonlarına, dünyanın tüm gelişmiş ekonomilerinde karşılık verdi. Bazı şirketler ikinci kez mali destek alma zorunda kaldılar.

Bu noktada, sistemin verdiği serbestliğin kullanımı konusunda, bireylerin ahlaki boyutu ne kadar suistimal ettiğini gösteren uygulamaları ortaya çıktı. Milyarlarca dolar zarar eden şirketlerin yöneticileri ABD ve Avrupa da kendilerine prim almaktan kaçınmadılar. Aktarılan kaynaklara rağmen kurtulma emaresi göstermeyen şirketlerin yöneticilerinin bu davranışı, hükümetleri harekete geçirdi.

Başta ABD ve Fransa olmak üzere, gerek primlere ve ücretlere sınır koyarak, gerekse primlerin vergi limitini arttırarak yöneticilerin bu konudaki aşırılıklarını törpüleme yoluna gittiler. Dolayısıyla bundan sonra kamu desteği alan şirketlerin üst düzey yöneticilerinin maaşlarını ve primlerini de devletin aldığı kararlar çerçevesinde belirlenecek. Müdahaleler sınırları zorlamaya başladı ve bunun tek suçlusu özel sektördeki yönetim kadroları.

Denetim mekanizmalarının devreye girmesi, özel teşebbüste artan kamu payları, sistemin işleyişi ve normalleşmesi için yeterli olmadı. Yeni bir dönemin başlangıcındayız, bu dönemde uygulanan sisteme artık rahatlıkla kapitalizm diyemeyiz, belki Kamutalizm ismi daha uygun olur.

Kapitalist sistemin işleyişinde olan ve olması muhtemel aksaklıkları, sistemin kendi içinde düzeltileceğine dair oluşan mantığa artık veda edilmiş oldu. Ve bunun suçluları arasında en fazla pay sahibi olanlar, sistemin en büyük menfaattarları ve çıkar sahipleri oldu. Onlara söylenecek tek şey Kamutalizm çağına hoş geldiniz.

Önümüzdeki dönem ekonomik aktivitelerde canlanma olabilir, ülkeler büyümeye başlayabilir, ancak kamunun, ekonomideki aktif yaklaşımdan çekilme süreci, görünür vadede zor görünüyor.

Mehmet Ziya Gökalp

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder