26 Ocak 2009 Pazartesi

Ben hiç unutmadım

Hatırlayalım: 2000’li yılların başında, Ankara 1 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, Abdullah Argun Çetin isimli birini idamla yargılıyordu.

İsnat edilen suç, ‘Uğur Mumcu’yu öldürmek’ti.

Her duruşmada farklı ifade vererek kafaları karıştıran Çetin, son duruşmada ‘Pişmanlık Yasası’ndan yararlandırılması halinde suikasti gerçekleştirenleri ‘ele vereceğini’ bildirdi... Ama bu isteği ciddiye alınmadı.

Hatırlayamadınız mı?

Ben hiç unutmadım.

Bugün, neredeyse ‘tescilli’ Ergenekon cinayetlerini yazmamak için bin dereden su getiren medyamızın ‘amiral gemisi’, bir süre sonra, ‘İşte Mumcu’nun arabasına bomba koyanlar’ başlığı altında, aralarında Selam gazetesi sahibi ve yazıişleri müdürünün de bulunduğu altı ‘zanlı’nın (!) fotoğrafını yayınlamıştı.

Bunu da hatırlamazsınız.

Ben hiç unutmadım.

Selam gazetesine yönelik operasyonun başında, dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan bulunuyordu. ‘Bu operasyona ben karar verdim. MİT’in dahi haberi yoktu...’ diyordu ve dağları devirmekten söz ediyordu.

Peki, operasyona kalkışmadan önce Ceyhan Mumcu’yu dinlemiş miydi?

Hayır...

Devletin mutemet yöneticileriyle Güldal Mumcu arasında geçen konuşmayı merak etmiş miydi? (Hani, ‘Alttaki tuğlayı çekersek sistem çöker. Bunu bizden istememiş olun Güldal Hanım’ itirafı...)

Hayır...

TBMM Uğur Mumcu Cinayeti’ni Araştırma Komisyonu’nun ‘ayrıntılı’ raporunu okumuş muydu? Komisyon üyelerinden herhangi birinin ifadesine başvurmuş muydu?

Hayır...

Raporda adı geçen ‘şahıslarla’ ilgili derinlemesine bir araştırma yapmış mıydı?

Hayır...

Dağları devirecekti...

Kendisi dağların altında kaldı.

Ne yolsuzlukların peşinden gidebildi, ne de dönemin Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar Saçan’a söz geçirebildi.

Sadece, ‘Uğur Mumcu’nun katilleri’ diyerek, masum insanların canını yakmış oldu.

Böylece, hem koltuğu gitti, hem de itibarı...

Daha ilginç bir ayrıntı sunayım:

Tantan’ın yürüttüğü ‘Mumcu’nun katillerini yakalama operasyonu’ndan birkaç hafta önce, İran’da 13 MOSSAD ajanı yakalanmıştı.

İlginçtir, İsrail’den beklenen tepki, önce Türkiye’den geldi ve Türkiye’nin Dışişleri Bakanı İsmail Cem, ajanların serbest bırakılması için, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan İran nezdinde girişimlerde bulunmasını (daha doğrusu, aracılık yapmasını) istedi.

Daha da ilginci şu:

Bugüne kadar, Uğur Mumcu’ya layık görülen katil adaylarının hep İran’la bağlantısı kurcalandı.

Tantan’ın yürüttüğü ‘başarılı’ operasyonla çökertilen güya ‘Selam örgütü’nün de İran bağlantısı kurcalandı.

Medyamızın amiral gemisi bu bağlantıyı kanıtlamak için çok uğraştı ama, o da Tantan gibi ‘dağların altında’ kaldı.

Uğur Mumcu cinayeti Türkiye-İran ilişkilerinin yumuşak karnı olmaya devam etti...

Ne zaman İran’la ilişkiler normalleşmeye yüz tutsa, devreye ‘Uğur Mumcu cinayeti’ sokuldu.

Bir ‘ilginç ayrıntı’ daha sunup, öyle noktalayayım bu yazıyı:

Tantan’ın yürüttüğü ‘başarılı operasyon’, o günlerde, Türkiye ile İran’ın arasını ciddi bir biçimde açmıştı. İki ülke, neredeyse ‘diplomatik savaş’ noktasına gelmişti.

Tesadüfe bakın ki, henüz seçilmiş Türkiye’nin 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de, ilk ‘resmî ziyaretini’, önceden belirlendiği üzere, İran’a gerçekleştirecekti...

Ahmet Kekeç

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder