26 Ocak 2009 Pazartesi

“Mü’minim, Müslüman’ım”

Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: "ALLAH, sizden iman eden ve salih amellerde bulunanlara yemin ile vaadetmiştir ki; kendilerinden evvel gelen Müminleri, Kâfirlerin yerine getirip hakim kıldığı gibi elbette onları da yeryüzünde kâfirlerin yerine geçirip hükümran edecek ve onlara kendileri için razı olduğu dini İslâm'ı yaşama imkanını elbette verecek ve onların her türlü korkularını üzerlerinden kaldırdıktan sonra hallerini kat'i bir eminliğe, güvene elbette çevirecektir. Onlar bu güvenlik içinde Bana ibadet ederler, Bana hiç bir şeyi şirk, ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kim kâfir olursa işte onlar fasıkların ta kendileridir."

Bu ayet-i kerime, Müslümanlara, parlak bir geleceği vaat etmektedir. Ancak bu va'de lâyık olmanın şartları vardır.

1- Müslümanlar, ezelde Kalu Belâ gününde ALLAH'a vermiş oldukları sözü, O'nunla yapmış oldukları ahd ve misakı unutmazlar, gereğini yerine getirirlerse,

2- İslâm dininin hükümlerini, emirlerini, yasaklarını ferdi ve toplumsal hayatlarına uygularlarsa,

3- Kendilerine ALLAH katından en güzel örnek, model ve rehber olarak gönderilmiş Peygambere itaat ve biat ederler, O'nun yolundan giderler, O'nun Sünnetini ve metotlarını esas kabul ederlerse,

4- Şeytanı ve tağutları dost, velî, yar, müttefik olarak kabul etmezlerse,

5- Parayı, serveti, malı-mülkü şu fanî dünyanın aldatıcı ve oyalayıcı oyuncakları durumunda olan birtakım eşya, âlet ve vâsıtaları putlaştırmazlarsa,

6- ALLAH yolunda önce nefisleriyle, sonra harbî ve saldırgan kâfirlerle cihat ederlerse, bu va'de nail olurlar. Yoksa: İslâm'a ihanet ederek, ahkâm-ı ilâhiyeye sırt çevirerek, Resul'ün yolunu bırakarak zafere nâil olunmaz. Bakın arz edilen ayet-i kerimede ALLAH Teâlâ Ümmeti Muhammed'den iman edip ameli salih işleyenlere kendilerini yeryüzünün halifesi kılacağını ve kendileri için seçtiği İslâm dinini yeryüzüne hakim kılacağını beyan buyuruyor. Korkularını emniyete çevireceğini vaat ediyor. İşte ALLAH Teâlâ'nın vaadi... Ve ALLAH Teâlâ'nın vaadi hakikatin ta kendisidir. Muhakkak yerini bulur. Ve ALLAH Teâlâ asla vaadinden dönmez. Evet vaad eden: ALLAH Teâlâ, vaad edilenler: İnananlar ve inandıklarını bilfiil tatbikat sahasına koyanlar, kamil Müminler, biz Müslümanlar. Vaad edilen şey: Şu üç husustur:

1- Müslümanlar bulundukları yerde hâkim olacaklar, mahkûm olmayacaklardır.

2- Dinî inançlarını, hayatlarına kolayca uygulayabilme imkânına sahip olacaklardır.

3- Her türlü korku gidecek, yerine tam bir emniyet, sükunet ve güven gelecek.

Evet, vaad edilen bu üç şeyi kendimizde bir arayalım bakalım.

1- Bu gün Müslümanlar bulundukları yerde hakim mi, mahkum mu? El-Cevap: Mahkum.

2- Bugün Müslümanlar dinî inançlarının gereğini rahatlıkla ifa edebiliyorlar mı? El-Cevap: Edemiyorlar. Bugün şu cennet vatanımızda, hem de "İnsan hakları, laiklik, din ve vicdan hürriyetinin" bulunduğu iddia edilirken; üniversitede başörtülü okumak isteyen Müslüman kız öğrencilere inançları gereği başlarını örtme müsaadesi verilmemesi, İslâmî tesettüre riayet etmek isteyen kız öğrencilerin okuma öğrenim hak ve özgürlüğünden mahrum edilmek istenmesi bunun en açık misallerinden biri değil midir?

3- Bugün Müslümanlar maddî ve manevî tam bir emniyet, sükunet ve güven içinde midirler? El-Cevap: Değildirler.

Bakınız. Vaad edilen bu üç şeyin üçü de bizde yok. Yoksa, ALLAH Teâlâ bu vaadini yerine getirmedi mi? Haşa sümme haşa... Va'dini yerine getirmede ALLAH Teâlâ'dan daha sadık kim olabilir? O halde eğer va'dedilen bu üç şeyin üçü de bizde yoksa, bu demektir ki, ALLAH Teâlâ bizim imanımızdan ve amellerimizden razı değil! Çünkü bu vaad, iman ve salih amellerle şartlıdır. İşlerini, hareketlerini bozan Müslümanlar, bu va'din dışında kalırlar. Bu sebeple dikkat edelim! Kendi kendimizi kandırmayalım. Tarih bunun en güzel şahididir. "Mü'minim, Müslüman'ım" diyen insanlar, İslâm âlemi; kamil bir imana ve imanın gereği olan salih amellere ciddi bir şekilde bağlı kaldıkları dönemlerde güçlü devletler kurmuşlar, üç kıtanın hâkimi olmuşlar, faziletli hizmetlerde bulunmuşlardır. Fakat, şart koşulan bu iman-amel hususundan ayrıldıkları, taviz verdikleri dönemlerde ise başka milletlere mahkum ve yem olmaktan, en azından uydu durumuna düşmekten kendilerini kurtaramamışlardır.

Mehmet Talü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder