25 Ocak 2009 Pazar

Saklarsak, üstünü örtersek adalet nasıl sağlanacak

Geçen gece bir televizyon kanalında Türkiye'nin yakından tanıdığı bir yorumcu Ergenekon davasına konu olan yargısız infazların gündeme gelmesinin, kuyulara atılıp üstelerine asit dökülen insanların kuyulardan çıkartılmasının doğru olmayacağını söyledi.
Ona göre sayıları 15 bini bulan bu tür infazların yükünü Türkiye kaldıramaz. Hem dünyaya ayıp olur hem de içeride sorun çıkar. Yani yapılması gereken; yasaları, antlaşmaları unutmak, Ergenekon davasını durdurmak, kuyulara atılan cesetlerin kuyularda kalmasını sağlamaktır.
Eğer adalet yerini bulursa, yasadışı eylemlere kalkışanlar, cinayetleri işleyenler cezalandırılırsa dünya bizi ayıplar. "Bakın, Türkiye ne kadar kötü bir ülkeymiş der". Ama eğer hakkı ve hukuku unutursak, Ergenekon'u askıya alırsak, o zaman imajımız lekelenmez, insanlar yakınlarının, sevdiklerinin öldürüldüğünü hatırlamaz.
Çünkü ne de olsa kendimizi de dünyayı da kandırabiliriz. Çünkü insanlar aptaldır. Çünkü on yıllardır, hatta yüzyıllardır sürüp giden bu korku imparatorluğunu başka türlü idame ettirmek mümkün değildir. Çünkü bir yerlerde dur denmezse, Türkiye gerçekten demokratikleşecek, değişecek, insan haklarına ve hatta savaş hukukuna saygı duyan bir ülke haline gelecektir.

* * *
Saygıdeğer yorumcumuz ve ona soru soran kanaat önderi bunları doğal olarak söylemedi. Analizinin ardında yatan gerekçeleri açıklamadı. Ama aklından geçen belli ki bunlardı. Ülkesini içinde yaşayan ve onu oluşturan insanlardan daha çok seven herkes gibi o da çok "realist" bir perspektifle ve ancak vatanı için en doğruyu yapan insanlarda görebileceğiniz huzur ve güvenle, kuyuların kazılmamasını istedi.
Sanıyorum kanal yöneticileri ve herhalde seyirciler de söylediklerini o denli benimsedi ki ertesi sabah haberlerde aynı mesajı akşamki programı kaçıranlara bir kez daha iletmesini sağladılar. Tıpkı yakın zamana kadar 1915 trajedisinde takındığımız tavır gibi tarihi tarihte bırakmamızı salık verdiler.

* * *
Ancak tarih tarihte kalmıyor. Ne yaparsak yapalım, en konuşmak en bilmek istemediğimiz şeyler bile su yüzüne çıkıyor. Bazen insan vicdanı elvermiyor, bazen toplumsal olaylar, bazen şiddet, bazen de demokratikleşme ve bu yüzden tarihle hesaplaşma ihtiyacı bilincimizin en derin kuyularında saklanan gerçeklerin bile su yüzüne çıkmasına neden oluyor.
Bunun en son örneğini önce bir magazin programında gördük, sonra da dünkü gazetelerde okuduk. Kurtlar Vadisi'nin Kılıç'ı olduğu söylenen tiyatro sanatçısı Atilla Olgaç terhisine bir gün kala katıldığı 1974 Kıbrıs Harekâtı sırasında 19 yaşında elleri arkadan bağlı bir savaş esirini nasıl vurduğunu anlattı. Aynı müdahalede dokuz kişiyi daha öldürdüğünü açıkladı.
Komutanına "Yapamam, adam öldüremem, ben sanatçıyım" dediğini söyleyen Olgaç, komutanının aslında savaşanlar hukukunu belirleyen Cenevre Konvansiyonu'na nasıl aykırı davrandığını ihbar etti. Kendi iddiasına göre vicdan azabından, büyük bir olasılıkla da sonuçlarını düşünmeden, askeri savcıları harekete geçirmesi gereken bir itirafta bulundu.

* * *
Ama hem kendisi hem de o emri veren komutanı müsterih olsun Türkiye'de savcılar bu tür açıklamalarla genellikle harekete geçmez. Geçerlerse büyük bir sürpriz olur. Türkiye ne yazık ki henüz böylesi bir olgunluğa ulaşmadı. Zaten ne Askeri Ceza Yasası'nda ne de TCK'da savaş esirinin öldürülmesi için konulmuş olan bir müeyyide var. Esirin malı Askeri Ceza Yasası'nın 127. maddesinde korunmuş ama nedense canı konusunda bir koruma öngörülmemiş.
Diyebilirsiniz ki başka ülkeler farklı mı? İsrail savaş suçu işlemiyor mu? Sivil halkı öldürmüyor mu? Cenevre konvansiyonlarını açıkça ihlal etmiyor mu? Rumlar zamanında katliam yapmadı mı? Ermenilerin tarihi çok mu masum? PKK'nın öldürdükleri insan değil mi?
Tabii ki insan, tabii ki katliam yaptılar ve hâlâ yapıyorlar. Fakat elinizi vicdanınıza koyun düşünün, onlar yaptı diye bizim yaptıklarımızı hoş görmek, hoş göstermek, cezasız kalmasını sağlamak içinize siniyor mu? Bu tür suçlara müeyyide getirecek Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kurucu belgesi Roma Statüsü'nü kabul etmenin zamanı çoktan gelip de geçmedi mi?
Bir de unutmayın ve sakın kendinden emin, her şeyi bilen kanaat önderlerine de inanmayın, Türkiye dünyada "iyi" bir ülke olarak algılanmak istiyorsa gerçekleri derin kuyularda saklamak yerine tam tersine açığa çıkartmalı. Kürt sorununu çözmek, geçmişte yaşanan acıların geçmişte kalmasını istiyorsa, adaletin yerine gelmesini sağlamalı. Türkiye ancak kendisi için iyi olursa dünyada da "iyi" olur.

Mensur Akgün

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder