30 Haziran 2009 Salı

AHMET TAŞGETİREN

28 Şubat MGK'sı olur mu?

Başbuğ'un konuşmasını değerlendirmemi isteyen TV kanalının sunucusu sordu:

-28 Şubat'takine benzer bir MGK toplantısı olur mu?

-Olmaz dedim ve neden olmayacağını anlattım.

Olmaz, çünkü:

-Türkiye o Türkiye değil. Aradan geçen 11 yıl, Türkiye'yi demokratik duyarlılığı çok daha belirgin bir ülke haline getirdi.

-MGK o MGK değil. MGK'nın yapısı büyük oranda değişti. MGK'nın bir danışma kurulu niteliği belirginleşti. MGK üye yapısında, sivil kadroların ağırlığı arttı.

-MGK'ya başkanlık eden Cumhurbaşkanı aynı Cumhurbaşkanı değil. O gün, hükümeti asker eliyle terbiye etmeye teşne ve MGK'yı bunun için uygun bir platform olarak gören bir kişi o makamda dururken, bugün, 28 Şubat örtülü müdahalesinin içinden çıkıp gelen bir kişi Cumhurbaşkanlığı makamında duruyor.

-MGK'ya katılan hükümet tarafı aynı hükümet tarafı değil. Bir kere koalisyon yok, ikincisi de, hükümet kadrolarının psikolojik tavrı, o dönem hükümetinden çok farklı.

-MGK'ya katılan askeri kadro, o günkü askeri kadro değil. Bugün, demokratik bilinci çok daha içine sindirmiş, bunu ülkenin gelişme seyrinin kaçınılmaz sonu olarak gören, siyasetin içine giren bir askerin nasıl bedel ödediğinin farkında bir askeri kadrodan söz edilebilir.

-Türkiye'nin dünya ilişkileri aynı ilişki değil. Bugün, AB'nin Kopenhag Kriterleri'ni önemli ölçüde içe yansıtmış bir Türkiye söz konusu. Bu da sivil iradenin güçlenmesi, sistem üzerindeki askeri vesayetin zayıflatılması demek. Türkiye'nin dünya ile kurduğu ilişkiler ağı o kadar derin ki, böyle bir Türkiye'yi, askeri vesayet içine sürüklemek, müthiş bir rol kaybına boyun eğdirmek anlamına gelecek.

-Siyasi iktidarın dünya ile ilişkileri de, o günkü siyasi iktidarın ilişkilerinden farklı. O gün, diyelim ABD, itibar kazandırmamak için Türkiye'nin Başbakanı'na randevu vermek istemiyordu.AB ile ilişkiler, Türkiye'nin rezervli bakışı sonucu sıcak değildi. AK Parti iktidarının 7 yılında, Türkiye'nin dünya ile ilişkilerinde müthiş bir yoğunlaşma yaşandı, artı, ABD-AB ile ilişkilere taa başından itibaren itina edildi ki bu, Türkiye'nin iç düzenini de etkileyen bir mahiyet taşıyor.

-Medya aynı medya değil. Evet, medyada bir kesim hâlâ, Askerin siyasi iktidarı bir şekilde terbiye etmesini arzulayan mesajlar vermekten geri durmuyor. Askeri itibar savaşına sürüklemek için damarlara basılıyor vs. Ama, bunu dengeleyen bir medya dünyası da oluşmuş durumda. Artı, "Askere oynayan" medyanın içinde bile, Türkiye'nin bu süreci aşmasını gerekli gören demokrat köşeler mevcut. Dolayısıyla bilgi akışı, toplumu askeri bir irade beklentisine değil, sivil iradenin belirleyiciliğine doğru sevk ediyor.

-İş dünyası aynı iş dünyası değil. Evet, iktidarla problemli bir iş dünyası yok değil ama hepsi o da değil. O iş dünyasına mukabil, en azından onu dengeleyecek bir başka iş dünyası var. Kaldı ki, hükümetin iş dünyası konusunda kendisine güveni, daha doğrusu bir dik duruşu söz konusu. Belki şu da not edilebilir. İktidarla problemli iş dünyası bile, anti demokratik bir sürecin, ülkeye ödeteceği bedeli de görüyor, kendi çıkarlarının da böyle bir süreçte olmadığının idraki ile asla "Askerin gölgesinde bir yönetim bugünkünden daha iyi" demiyor. Bir şey daha: Bir şekilde iş aleminin içinde bulunan herkes, zaten kriz ortamından geçen dünya ve ülkemizin, bu krizi derinleştirmek ölçüsünde nasıl bir çöküşe sürükleneceğini biliyor.

-Sivil toplum kuruluşları aynı sivil toplum kuruluşları değil. Gayet açık ki, bugün artık 5'li çete falan oluşturma imkanı yok. 28 Şubat'ta rol alan kimi sivil toplum kuruluşlarının haçı koltuk altından çıktı, yani karanlık dünya ile ilişkileri mahkemelik oldu.

-Yargı 28 Şubat dönemi yargısı değil. Bu cümle belki tartışılabilir. Yargının hâlâ, en azından bir kesimiyle 28 Şubat mantığı taşıdığı iddiasına itiraz zordur. 367 olayları, 411 olayları, idari yargıda kimi kararlar; yargı konusunda henüz gerçekten sağlıklı bir noktayı bulduğumuzu söylemiyor. Ama, o alanda ciddi bir evrilme yaşandığı da kesin. Hem sistemin demokratikleşmesi talebi, hem anti demokratik uygulamalara karşı çıkış noktasında, birçok hukukçu sesi yükseliyor. Uygulamada da, sistemin bugüne kadar tanık olmadığı demokratik yorumlar ortaya konuyor. Komutanları ayakta alkışlayan yargı mensubu olmak, bugün utandırıcı bir görünüm olarak kabul ediliyor.

-Son olarak... "Bugünkü MGK'yı 28 Şubat MGK'sına benzetmek, Türkiye'ye ne kazandırır?" sorusunun tek müspet cevabı yok. 28 Şubat 1997 MGK'sı Türkiye'ye ne kazandırdı ki? Bugün hâlâ, askeri o yüzden ve onun devamı olan işler yüzünden tartışmıyor muyuz? Askeri, daha derin bir tartışmanın içine sürüklemeyi kim göze alabilir ki? Almalı ki?

-Böyle bir şey, ancak siyaset-asker ilişkisinde tırnak kaşıma görüntüsü veren CHP liderliğini sevindirir ama bu sevincin Türkiye'ye en küçük bir katkısı olmaz.

Bana göre Erdoğan da Başbuğ da istikrarın Türkiye için anlamını çok iyi bilen devlet adamları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder