28 Haziran 2009 Pazar

CEVDET AKÇALI

Nehirler tersine akmaz & Mollalardan korkmak

İslam ülkeleri ve demokrasi

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün İslam Konferansında yaptığı konuşmasının bazı bölümleri, gazetelerimizde yer aldı. Bu konuşmanın en önemli yönü, İslam Ülkelerini, demokrasi fikri etrafında birleşmeye çağırmasıdır. Doğu ve güney komşularımız İslam ülkeleridir. Bu ülkelerin müşterek yönü, hepsinin de, diktatörlükle idare edilmiş olmasıdır.

Türkiye Cumhuriyeti, İslam Ülkeleriyle olan ilişkilerine daima şüphe ile yaklaşmıştır. Dış politikamız, oradaki, İslami rejimlerin ülkemize sızmasını önleyebilmek felsefesi üzerine inşa edilmiştir. Bu sebeple de, hudutlarımıza, Berlin duvarını andıran barikatlar inşa edilmiştir.

Türkiye'de, bürokrasimizde, medyamızda ve bazı sol partilerimiz içerisinde evhamlı entelektüel bir sınıf oluşmuştur. Bu sınıf, komşularımızla olan ilişkilerimize ambargo koymuşlardır. Bu ilişkilerin gelişmesi yönünde bir adım atan kimseler vatan hainliği ile suçlanmışlardır.

Soğuk harbin devam ettiği yıllarda, bu çevreler, komünizmden daha çok komşularımızdaki rejimin içimize sızmasından korkmuşlardır.

Hürriyetlerin önlenemez cazibesi

Böyle düşünenler, hürriyetlerin ve demokrasinin gücünü bilmeyenlerdir. Oysa, Hürriyetlerin yayılmasını önleyecek bir metot, bir engel henüz icat edilmemiştir.

Her ülke, kendi rejimini serbestçe seçmek hakkına sahiptir. Ülkeler, sahip oldukları, rejimlerini savunmak ve hatta yaymak için çaba sarf etmek hakkına da sahiptir. Eğer komşularımız, kendi rejimlerinin komşularına ihraç edilmesi için bir gayret içindeyse, bunu da garipsememek gerekir. Ancak, komşularımızın, bu gayretlerine set çekmek isterken, kendi demokratik rejimimizin de yayılmasının önünü tıkamamak gerekir.

Mollalar rejimi

İran hakkında konuşurken, "Mollalar" diyerek hakaret etmek, mikrop bulaşmasın diye en ufak temastan kaçınmak, bu güne kadar denenmiş fakat başarılı olmamış politikalardır. Bu politikalar sebebiyle, İran'da yaşayan 23 Milyon Türkçe konuşan Azerilerle, Anadolu Türkleri arasında hiçbir kültür ve bilgi akımı geliştirilememiştir. Bu sebepten, komşumuzla olan ticaret hacmimiz, yok denilecek kadar azdır.

Bu korku sebebiyledir ki Türkiye, yanı başında ve daha ucuz doğal gaz varken, başka kanallardan daha kötü şartlarla bunu almak zorunda kalmıştır. Açıkça ilişki yerine, gizli ilişkiler, tehlikeli bazı unsur ve fikirlerin içimize sızmasına sebep olmuştur. Açıklık ise, bu sızmaların panzehiridir.

Bir tarafı kapalı köprü

Türkiye'yi doğu ile batı arasında bir köprüye benzetenler çoktur: Ancak bu günkü haliyle bu köprünün bir tarafı açık diğer tarafı kapalıdır. Bunun iki tarafını da açmak, Türkiye'nin sadece menfaati değil ayni zamanda, hürriyet ve demokrasi adına bir görevidir.

Hürriyetlerle, diktatörlüklerin temasından korkanlar, Hürriyetlerin gücüne inanmayanlardır. Hürriyet ve demokrasi öyle bir sihirli güçtür ki, bunun akışını önleyebilecek bir güç mevcut değildir. Nehirleri tersine akıtamazsınız.

Önümüzde, Hitler, Mussoloni, Franko diktatörlüğünden, Avrupa Birliğinin kuruluşuna, Berlin duvarının yıkılışıyla, 250 milyon insanın demokrasiye geçişine dair güzel misaller varken, diktatörlüğün gücünü büyütmek sadece bir evhamdır. Bir İran büyük elçisinin bir belediye toplantısına katılmasını, rejimimiz için tehlike saymak, bu daveti yapanları hapse atmak, demokrasimize olan güvensizlikten kaynaklanmaktadır.

Tekrar ediyoruz: Komşularımızla olan ilişkilerimizin önüne maniler koymak, kendi laik demokrasimizin yayılmasına engel olmak demektir. Bu duvarı Atatürk'ün ismini kullanarak güçlendirmeye çalışanlar, en büyük kötülüğü, Atatürkçülüğe yapmaktadırlar.

Avrupa Konseyinde, Fransız Parlamenter Beaumel ile hazırladığımız, "Ortadoğu ülkelerinin batı savunması yönünden önemi" başlıklı raporumuzun sonuna eklediğim şu cümleleri burada tekrar ediyorum:

"Batı ülkeleri, Ortadoğu ülkelerinde, diktatörleri, demokrasilere tercih ederler. Onların politikası, batı karşıtı diktatörler varsa, bunların yerine Batı yanlısı bir diktatör getirmektir. Oysa, gerek Avrupa'nın ve gerekse Ortadoğu'nun çıkarları, bu ülkelerde demokratik idarelerin tesisine yardım etmektir."

Amerika ve Batı dünyası bu konuda isteksiz davrandığına göre, bu ülkelerdeki demokratik hareketlere yardım etme görevi bize düşmektedir. İran hududumuzda açılmış olan Gürbülak sınır kapısı, yeni bir dönemin başlangıcı olabilir. Eğer, evhamlı çevreler, Başbakan Erdoğan'la, İran Dışişleri bakan yardımcısının el ele yürümelerini, laikliğe karşı bir meydan okuma şeklinde tefsir etmezlerse.

Hürriyetlerin önünü tıkamaya çalışmak, nehirleri tersine akıtmaya çalışmak gibidir. Bunu kimse başaramamıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder