3 Temmuz 2009 Cuma

MEHMET ALTAN

Dünkü yazımın son iki satırı şöyleydi:

‘Askeri vesayetten kurtulmuş, doğru dürüst bir Türkiye isteyen herkesin çabalarını yürekten kutlamak gerek.

Hiç kuşkusuz son birkaç gün içindeki gelişmeler sayesinde, bugünkü Türkiye, dünden çok daha ileri bir Türkiye oldu...’

Albay Dursun Çiçek’in tahliye kararına rağmen, bu sabah da aynı kanaatteyim...

* * *

Albay Dursun Çiçek’in tahliyesi kamuoyunda ‘mahkeme tutukladı, mini zirve tahliye etti’ şeklinde yorumlandı.

Albay için tutuklama kararı veren mahkemenin bir üyesi izne çıkmasa, Albay Çiçek tutuklu kalmaya devam edecekti.

Ancak değişen bir şey yok...

Albay için açılan ‘gizli örgüt üyeliği’ davası devam ediyor, dosyadaki ağır itham belgeleri de yerli yerinde durmakta...

Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın ‘soruşturmaya gerek görmediği’ psikolojik savaş uzmanı Albay, şimdi tüm görünür ve görünmez çabalara rağmen sivil mahkemenin ‘Ergenekon’un yedek üyesi’ olma suçundan yargıladığı bir sanık...

* * *

Çok doğal bir yargı süreci gerçekleşmiş olsa bile...

Kitlelerin...

Bunun, askeriyenin baskısı sonucu bir ‘mini zirve tahliyesi’ olduğu yolundaki inancı değişmeyecek...

Bu jet tahliyenin doğal bir yargı süreci mi, yoksa pazarlıkların bir sonucu mu olduğu hususu ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bundan sonraki tasarruflarında billurlaşacak.

Milli Güvenlik Kurulu bildirisindeki kimi cümlelerin Cumhurbaşkanı tarafından ilave edildiğinin söylenmesi...

Hiçbir demokratik ülkede olmayan bir yetki alanına sahip askeri mahkemelerin, AB standartlarında bir noktaya geri çekilmesini sağlayan yasayı veto edeceğinin yaygın bir şekilde telaffuzu...

‘Askeri Başkomutan’ olarak davranıp, ‘Demokrasinin Başkomutanlığı’nı öksüz bırakacağına yönelik iddialar...

Bu toz duman içinde neyin doğru olduğunu birkaç gün içinde açıkça göreceğiz.

* * *

Ancak...

Bu süreçte Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 27 Nisan Muhtırası’nı da asla unutmaması gerekiyor...

Bu anayasal suçun işlendiği sırada kimse ağzını açmadı, askeriyedekiler de dáhil olmak üzere ‘ağzını açmayanlar’ daha önemli konumlara geldi.

Üstelik kimse yargılanmadı...

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, ‘Kayserili bir tesviye teknisyeninin oğlunu Cumhurbaşkanı olarak görmek istemediğini’ dayatan zorba zihniyet olduğu gibi duruyor.

Bu tür girişimleri anında yargılamaya yönelik AB standartlarında bir yasayı veto etmek nasıl izah edilebilir?

Demokrasiye karşı darbeciliğin, cuntacılığın dengesinden söz edilemeyeceğine göre...

Yasanın veto edilmesiyle hem demokrasiye, hem AB standartlarına kafa tutan köhne statüko teyit edilmiş olmayacak mı?

* * *

Abdullah Gül askeriye tarafından önü zorla kesilmek istenen bir Cumhurbaşkanı...

Ayrıca dün olduğu gibi bugün de AB’nin en önemli savunucularından biri...

Bunlara aykırı bir tasarruf, kendi çizgisiyle ters düşer...

Kamuoyu, Abdullah Gül’ün ‘Çankaya öncesi ve Çankaya sonrası’ gibi birbiriyle zıt bir anlayışla davranmayacağından emindir herhalde...

* * *

Üstelik Türkiye, tüm çabalara ve karanlık oyunlara rağmen yarının bugünden daha iyi olacağı bir evreye ulaştı...

İnanmayan, ‘gizli örgüt üyesi’ olmaktan sanık Albay Çiçek’e sorsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder