29 Haziran 2009 Pazartesi

İBRAHİM ÖZTÜRK

Model sıkıntısı mı, takıntısı mı?

Yakıcı yaz sıcaklarına rağmen rehavete yer yok. Zaten krizden önce de her biri kriz gibi birçok meydan okuma söz konusu idi. Kriz ise 'zorunlu düzeltme hareketlerini' hızlandırmış gözüküyor. Cuma günü Dünya Erdemli İşadamları Derneği'nde bu dönüşüm ve model konusunu tartıştık.
Açıkçası bu model takıntısı haklı olarak sadece işadamının değil, yüksek lisans-doktora düzeyinde tez yazan birçok genç arkadaşın da araştırma sorunsalını teşkil ediyor. Evet, anlayarak ve düşünerek bunu konuşmalıyız.

Model kıt kaynaklarla zorunlu öncelikler arasındaki dengeyi kurmaya çalışan bir avadanlık. Gerçekten de kaynaklar kıt ve sorunlar çok olunca bize düşen, öncelikler listesi yapıp geri kalanların tedricen çözümü için doğru çabalar sarf etmek. 2001 krizi sonrasında üç büyük ve ertelenemez gündem vardı. Bunlar; 1990'lar boyunca dibe çakılan büyümenin tekrar rayına konulması, Türk işadamını çürüten ve yaklaşık 20 sene yüzde 65-70 bandında yapışıp kalan enflasyonu bertaraf etmek ve nihayet, büyürken ve enflasyonu düşürürken darmadağın olmuş kamu ve bankacılıkta finansal dengeleri sağlamak. Kamunun finansal dengesi demek bütçe açıklarını yok edip, borcunu ve borçlanma gereğini makul düzeylere çekip, hatta tasarrufa geçmesidir. Bu üç hedefi bir arada başarmak ise inanılmaz derecede zor. Ancak bu üç hedefi de başardık.

Burada bir 'Tük mucizesi' olmasa da dünyadaki son derece uygun ortama ilk defa başarıyla uyum sağlayabilmiş olması, Türkiye'nin başarısı. Reformlar, bunu sağlayan dış çıpalar ve siyasî istikrar, başarıdaki anahtar terimler.

İşadamlarının şu sıralar 'modelin yan etkilerini' konuşması da gayet doğru. Zaten yan etkisi olmayan bir ilaç yok. Bir yandan modelin yan etkileri ortaya çıkarken, bir yandan da modelin çözmesini beklediğimiz ancak hâlâ çözülmeyen sorunlar var. İşadamı sıralamayı şöyle yapıyor: 'Yüksek faiz, aşırı değerli TL'ye, o da cari açığa sebep oluyor.' Hatta işadamına bakılırsa, özel sektör borçlarının nedeni de bu mimari. Eh bir de yüksek işsizlik devam ediyor. Bu nedensellik veya geçiş mekanizması kesinlikle sorunu açıklamak için yetersiz.

Ancak biz işadamına kulak vermeye devam edelim. Sorunun çözümü için işadamı, iki kritik alana odaklanıyor. Bu kadar yüksek faiz olmasaydı, TL değerlenmez, cari açık olmaz, özel kesim kur baskısı ve kambiyo kazancı cazibesi sebebiyle böyle borçlanmazdı. Bu tespitler de bize göre fazlasıyla eksik. Ancak varsayalım ki doğru olsun. Peki, faizi nasıl indireceğiz? Kafası 'eski dönemde' kalan işadamı, faizin emir komuta ile ya da para basarak düşürülebileceğini düşünüyor. Kendisini savurup yele veren son 30 seneden pek ders çıkarmamış. Ne sorunu doğru tanımlıyor ne de bunun çözümü için gerekli süreci kabulleniyor.

İkinci çözümü de 'devlet nerede, sahipsiz kaldık, yabancılar her yeri istila etti' şeklinde bir şikayetin içine gömerek veriyor. Şöyle açayım: Yukarıda bahsettiğimiz üçlü ödevin ardından devlet ancak şimdi hem de kriz ortamında tarihin en büyük ve en akıllı teşvik paketini açıkladı. Bu muazzam teşviklerden faydalanmaya bile ehil olamayan küçüklere de dönüp diyor ki: 'Birleş, ortaklık yap, gücünü birleştir, bunun için de teşvik vereyim'.

Kimse topu taca atmasın. Cari açığı, işsizliği, enflasyonu çözmenin yolu tam da buradan geçiyor. Hafta sonu ecdad yadigârı Beypazarı'nda, çok iyi korunmuş bir tarihin kucağında MÜSİAD'ın en aktif sektör kurulu olan makinecilerle teşvikleri ve sanayinin dönüşümünü tartıştık. Makinecilerin bu vizyona sahip başkanı Necmettin Öztürk'le benzer toplantıları Çeşme, Urfa ve Bakü'de yapmıştık. Artık hedef teşviklerden faydalanmak, ortaklık yapmak, işbirliği içinde dışa açılmak, verimliliği keşfetmek, ürün geliştirmek ve pazarlamak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder