4 Temmuz 2009 Cumartesi

AHMET TAŞGETİREN

Kasımpaşalı-Monşer farkı

Bazen "Kasımpaşalı" olmak iyidir.
Bu, biraz belalı olmak demek... Hesaplanamaz olmak... Doğru bildiğini pat diye söyleyebileceği beklenen adam olmak. Sağı solu belli olmamak. Gemileri yakacak vasıfta olmak. Armudun sapını üzümün çöpünü hesap etmeyecek tıynette olmak. Risk almak. Gözü kara olmak.

Bunlar, Başbakan Erdoğan'ı anlatmak için söylenecek sözler.

Ben o reklamı çok sevmiştim. Hani o, kola reklamını... Bir basket antrenmanı. Kovada, buzlar arasında kola şişeleri var. Gelen almış, gelen almış, kovada bir tek şişe kalmış. Bir siyahi çocuk gelip, o son şişeyi alıyor ve tam o sırada, dev bir basketçi kovaya doğru yürüyor. Bir boş kovaya, bir çocuğun elindeki şişeye bakıyor. Çocuk tehlikeyi anlıyor ve öyle dimdik durup şunları söylüyor:

-Aklından bile geçirme!

İşte bu.

Kasımpaşalı tavrı.

Siyasette de zaman zaman gerekli olan şey.

Ben Refahyol iktidarı döneminde bir ara "Refah'ın mehabetini kaybettiği an" diye bir yazı yazmıştım.

Bir askeri hamle ve siyasette bir geri adım söz konusu idi. Orada, askeri cenah bir sıfır öne geçmişti. Askeri cenah, bazı çıkışlarla siyasi kadroların geriletilebileceğini düşündü ve hamleler yaptı. Sonrası 28 Şubatlı günlere kadar geldi.

AK Parti iktidarı da bu alanda sınavlar verdi.

Şemdinli'de bir aşınma vardı.

Ama Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının yola "Dik durma" kararlılığı ile çıktığı belliydi.

Özellikle Erdoğan'ın "milletten aldığı oy"u hep arkasında hisseden, "Başbakanlığının farkında olan" ve politik uzlaşmalara rağmen, haksız yere üzerine gelindiğinde patlayacak karakterini gizlemeyen yanı, AK Partili dönemi, Refahlı dönemlerden farklı kıldı.

Artık sistem içinde herkes, kural dışı bir çıkış halinde kendisini, Tayyip Erdoğan'ın nasıl tepki vereceğini hesap etmek zorunda hissediyor.

-Tamam, uzlaşmalar olsun, iletişim olsun, ahenkli çalışalım ama sivil iradeyi gölgeleyecek tavırları kimse aklından bile geçirmesin!

Burada Tayyip Erdoğan'ın, Davos günlerinde "Monşer"liğe getirdiği eleştiriyi, sadece bir diplomatik üslup eleştirisi olarak görmediğini düşünmek lazım. Belki o, devlet hayatında hep "ezik dil, borçlu dil, lütfettiniz dili" kullanma tarzına yönelik bir eleştiridir.

Hakkı olmayanı istememek ama hakkı olan şeyin tırtıklanmasına da müsaade etmemek.

Mehmet Akif'in "Yumuşak huylu isem kim demiş uysal koyunum-Kesilir belki ama çekmeye gelmez boynum" mısralarını da sık sık bunun için söylüyor Tayyip Erdoğan. Kendi hukukunu da, millet hukukunu da ezdirmemek... Gerekirse herkese en anlayacağı dilden konuşmak... Dik duruş.

CHP lideri Baykal, boşuna tahrik etmeye çalışıyor Askerleri...

Bu çok kötü bir politik tavır.

"Genelkurmay tatmin olduysa şaşırırım" demiş, "Hayret ederim" diye pekiştirme cümlesi ilave etmiş Milliyet'ten Fikret Bila'ya verdiği demeçte...

Milli Güvenlik Kurulu bildirisinde hükümeti terbiye eden bir üslup bekliyordu, çıkan bildiriyi çok yetersiz bulduğunu söylüyor. "MGK bildirisinde TSK'nın adı bile geçmiyor. Bu kadar zayıf bir ifadeden ben nasıl tatmin olayım?"

Ne bekliyordu acaba?

TSK'nın hükümeti dövdüğüne ve önüne bir eylem takvimi koyduğuna dair bir açıklama mı?

Yani 28 Şubat şablonu.

İşte zaman o zaman değil.

Baykal anlamamış olabilir ama devlet içindeki birimlerin, siyasi iktidarın, milletten aldığı oyun hakkını verme en azından Tayyip Erdoğan'ın damarına basmama duyarlılığı kazandığı söylenebilir.

Evet, her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır ve bir yerde Tayyip Erdoğan'ın yoğurt yiyiş tarzının, (Rahmetli Özal da bu konuda kendine özgü bir stil geliştirmişti) Türkiye'de, kendine özgü oluşmuş olan sistem yapısında, millet hukukunu korumanın uygun bir tarzı olduğu anlaşılmıştır.

-Şapkasını alıp giden başbakan.

-Bir resmi toplantıda yüzbaşının "kazara" koltuk vurarak geçtiği başbakan.

-MGK'da irticanın başı olarak gösterilen ve kendisine bağlı devlet kadroları huzurunda kendisini savunmak zorunda bırakılan başbakan...

Bu tarzlar, bugüne kadar Başbakanlara kaybettirdi.

Ben, son gerilimde Tayyip Erdoğan'ın duruşunu şöyle okudum:

-Haklı olan itirazları dinlemeye hazırız. Ama ana rotalardan taviz yok. Birtakım yerlerde, millet iradesine karşı kumpas kuranlarla mücadeleye devam. Meclis'in, Hükümetin, Başbakanlığın yetkilerini sonuna kadar kullanırız.

Benim okuduğum bu. Yanlış mı okudum, doğru mu okudum, önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Son olarak şunu söyleyeyim: Gücünüzün farkında olarak, kontrollü bir Kasımpaşalılık hayatın her döneminde iyi bir iletişim yöntemidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder