20 Mayıs 2009 Çarşamba

Atatürk’ü anlamak!

ATATÜRK muhakkak ki 20. yüzyılın en büyük siyasi dehalarından biridir. Milli Mücadele liderliği ve yeni devlet kuruculuğuyla, kendisine saygı ve minnet duymamız da son derece doğaldır.
Ama onu “anlamaya” aklımızın ermeyeceği bir metafizik ‘muamma’ haline getirmek!.. “Onu anlayamadık... anlasaydık...” diye dövünüp durmak!..
Bu, sağlıklı bir ruh hali değildir.
Bu ruh hali, Esra Özyürek’in “Modernlik Nostaljisi; Kemalizm, Laiklik ve Gündelik Hayatta Siyaset” adlı mükemmel kitabında analiz ettiği ‘sürreel’ bir tarih ve bugün tasavvuruna yol açıyor: “Atatürk dönemi yeryüzünde bir cennetti” sanıyorlar mesela!
Ne büyük sıkıntılar, sorunlar olduğunu bilmiyorlar!
O ruh hali, Atatürk’ün vefat ettiği anda ülkemize emperyalizmin girdiğini falan da zannediyor! İnönü’ye bile “karşı devrimci, işbirlikçi” diyorlar!
Görüyor musunuz, “devrim” ve “ulusalcılık” diye nasıl bir kafa mengenesi, nasıl mariz bir ruh hali yaratılmış!
Bu kafa hiçbir şeyi anlamaz! Daha vahimi, bugün nasıl bir dünyada yaşadığımızı anlayamamasıdır!

Karşı devrim zırvası
Milli Mücadele tarihi ve cumhuriyet tarihini Atatürk’ün kişiliğiyle özdeşleştirmek, hem onu “anlaşılabilemez” bir efsane haline getirdi, hem karmaşık konularda zihnimizin anlama yeteneğine dogmatik sınırlar koydu.
Mesela, “modernleşme”nin en önemli dinamikleri olan demokrasi, fikri çeşitlenme, şehirleşme, orta sınıflaşma gibi dinamikler “karşı devrim” ya da “kısmi karşı devrim” damgasını yedi!
“Atatürkçü dış politika” diye bir kalıp uyduruldu, NATO’ya, Avrupa’ya sırt çevirip Üçüncü Dünya’da yer almamız Atatürk adına savunuldu!
Atatürk’ün İngiltere’yle ittifak çabalarını bile “anlamadılar” tabii!
Bu yönde onun sözlerini bile sansürlediler!
Öyle bir resmi dogma yaratıldı ki, Anayasa Mahkemesi veya Danıştay kararına bile zaman zaman yön veriyor!
İyi de Atatürk, Tevfik Fikret’ten alıntı yaparak “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” istememiş miydi!
Atatürk liberal Cavit Bey’i astırmış, solcu Kadro dergisini kapattırmış olabilir; o zamanın şartları öyleydi. Ama bugün elbette Cavit Bey gibi, Kadro dergisi gibi, son yetmiş yılda dünyada gelişen fikirler gibi düşünebiliriz.

Tarihi anlamak
Basit bir haber gibi gazetelerde yayımlandı ama ben çok önemsedim. Genelkurmay artık sadece Atatürk’ü değil, İnönü’yü, Çakmak’ı ve Karabekir’in de ölüm yıldönümlerinde törenlerle, etkinliklerle anmaya karar vermiş. Çok güzel...
Sadece kadirşinaslık değil, “ekip” fikrini, “takım ruhu”nu geliştirmek bakımından da son derece olumlu bir adım.

Darısı tarih kitaplarına!
Bugüne kadar “lider” odaklı bir düşünme biçimi Milli Mücadele’yi “Tek Adam”ın eylemi gibi gösterdi. Halbuki, Sevr’in doğu ayağını Karabekir’in kırmış olması küçük bir olay mıydı? Milli Mücadele’nin meşruiyetini hür ve seçilmiş Meclis’ten alması fevkalade önemli değil midir?
19 Mayıs’tan önce başlayan direnişleri küçümsemek mümkün mü?
Milli Mücadele bir “ekip” hareketiydi, halka dayanıyordu, lideri Mustafa Kemal’di...
Nutuk‘la birlikte Karabekir’in, İnönü’nün, Cebesoy’un, Rauf Orbay’ın da yazdıklarını okumak gerekir. Ufkumuz açılır, yaşadığımız dünyayı anlamamız da kolaylaşır.
Dehalar, göklere çıkarılarak değil, tarih içindeki eylemleri araştırılarak “anlaşılır” olurlar.
Taha Akyol

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder