17 Mayıs 2009 Pazar

Şüphe kuyuları zehirliyor meyvelerimizi-Ali Ural

Ağ kaldırıldı. Yerine yekpare bir boşluk konuldu. Borazanlar çalarken trapezciler ip merdivenden tırmanmaya başladılar. Alışkanlıkla taş kesildi ip. Taş kesildi dikkat. Kendinden emin gitgide yükseldiler.
Seyircilerin gözlerini almayı ihmal etmeden yanlarına aşağıya baktılar ürperen merdivenlerden. Seyirciler, arenaları ehlileştiren terbiyeciler. Legal heyecanlarıyla selamlıyorlar onları. Kısılmış gözleriyle uçuruma nişan alıp alkışlıyorlar. Hayır, trapezcilerin onlara ihtiyacı yok zirvede. Tehlikeliler, cesaret kırıcı. Bu yüzden emanet gözlerini, yani o titrek pelteleri, tepeden kovuklarına bırakmalılar. Bırakıyorlar da. Şimdi kendilerinden emin, maharetin penceresinden bakıyorlar aşağıya. Ah güven! Bulutların üzerine bassalar; mermer döşeli bir avlu, boşluğa atsalar adımlarını; billurdan bir patika. Ellerini pudralıyorlar. Daha güzel görünmeleri için değil. Kaymamalı avuçlarından. Hayat salıncağı bu! Bir ağaç dalındaymış gibi rahat gidip gelmeliler önce çekerek oksijeni ciğerlerine. Sonra her hareketleriyle biraz daha korkutmalılar sirk halkını. Bir trapezden diğerine uçmalar, havada taklalar atıp yakalamalar çubuğu... Yarasalar gibi asılıp ayaklarından nefeslerini tuttukları âna doğru... O an! O anın hazzını yaşamak için göze aldılar ölümü. Yarasadan sıyırabilmek için insanı. İşte iki salıncak birbirine doğru geliyor. İki yarasa baş aşağı süzülüyor birbirine doğru. Havada taklalar atıyor biri salıncağı bırakıp, diğeri baş aşağı sallanıyor. Ve işte o an! El oluyor kara kanatlar. Bir insan bir insanı yakalıyor ellerinden çünkü. Aynı salıncakla yükseliyorlar göğe. Ayaklarının dokunduğu yerde bir kelime: Güven.

Güvenmeye ihtiyacımız var! İnanmaya ihtiyacımız var çünkü. Şüphe gözlükleri eğip büküyor, kısaltıp uzatıyor. Şüphe kuyuları zehirliyor meyvelerimizi. Şüphe nehirleri denize karışmıyor. Şüphe balıklarıyla lebalep ağlar. Şüphe vagonları darmadağınık. Şüphe lokomotifleri evleri sürüklüyor. Şüphe aysbergine çarpıyor gemiler. Şüphe göklerinde kapkara uçurtmalar. Şüphe yağmurlarından kaçanlara bak! Şüphe saatlerinin zembereklerinde atlar. Şüphe atları boşanan jokerler yerde. Şüphe köprüleri yıkılan bir bir: İnfilak! Şüpheden barikatlar, sakın yaklaşma! Yaklaşma o lanetli kente! Terazilerin eksik tarttığı, dudakların eksik söylediği, ayakların eksik adım attığı her yerde nabız atışları artıyor. Sükûnet derme çatma arabasıyla terk ediyor şehri bir gece. Denge çatlak teknesiyle açılıyor kıyıdan. Huzur sıska atıyla karanlığa karışıyor. Sözlük bir kelimesini ihbar ediyor güvenliğe. "Güvenmek", "Küven-mek"ten geliyor. "Küvenmek", "Övünmek" demek! "Büyük görmek kendini!" Hey ağalar! Övündüğünüz ne! Bir de "Dayanma", "Yaslanma" anlamı var kelimenin. Ağalar söyleyin, yaslanacağımız kim!

İşte geliyor! Bütün gözler Ben-i Şeybe kapısında. İlk gelen hakemleri olacaktı. Çekmişlerdi kılıçlarını onuru paylaşamayınca. Her kabile üstün görüyordu kendini diğerinden. Dört gündür çözüm arıyorlardı. Kim koyacaktı Hacerü'l-Esved'i yerine? Tam parlayacaktı ki kılıçlar Kureyş'in en yaşlılarından Ebu Umeyye bir teklif attı ortaya. İşte geliyor! Bütün gözler Ben-i Şeybe kapısında. "Muhammedü'l- Emin" geliyor. "Güvenilir Muhammed!" Görür görmez çığlıklar yükseliyor. "Güvenilir Muhammed! Razıyız hakemliğine!" Henüz peygamber değil. Kureyşli bir delikanlı o. Bir örtü istiyor koymak için cennet taşını. Her kabileden bir temsilci seçiyor tutsun diye ucundan. Gerçeği tutturuyor herkese bir ucundan. Yükseltiyor gerçeği omuzlarında. Sonra mübarek elleriyle alıp oradan yerleştiriyor köşesine Kâbe'nin. Ve yıllar sonra son kitabı için son peygamberi olarak seçiyor Allah el-Emin'i. Güvenilmek ne güzel, güvenlik içinde olmak! Ne güzel, "Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara toplantı ve güven yeri kıldık," âyeti. (Bakara,125)

Ah güven! Bir ömür taş taşınan kale! Yükselmesi ne zor, yerle bir olması ne kolay! Ah güven! Hayatın gözü Ben-i Şeybe kapısında. Arıyor kaybolan hakemini. Hem bir iş kılmak gerekiyor güveni. Her sabah günle beraber itimat ağaçları dikmek, itimat köprüleri kurmak, itimat direkleri dikmek, itimat duvarları örmek, itimat yolları yapmak, itimat kelimeleri konuşmak, itimat cümleleri yazmak gerekiyor. Bir sürek avı bu korkuyu korkutan. Telaşı dindiren. Tehlikeyi hapseden ininde. İşte ağ kaldırıldı. Yekpare bir boşluk konuldu yerine. Borazanlar çalarken trapezciler ip merdivenden tırmanmaya başladılar. El olsun diye kara kanatlar. El ele tutuşabilmek için. Yarasadan sıyırabilmek için insanı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder