13 Mart 2009 Cuma

2009’a 1929’dan bakmak

Bülent Arınç benim báhusus sempati duyduğum politikacılardan biri değildir. Fakat evvelki gün ‘Ergenekon’ sanığı orgenerallere dáir söylediği bir söz üzerine içimden kendisine bir tebrik ve şükran telgrafı çekmek geçmedi desem yalan olur. Diyor ki Allahdan bu orgeneraller görevdeyken bir harbe marbe girmedik. Yoksa maazallah hapı yutduğumuzun resmiydi. Bunlar askerlikden başka herşeyle uğraşmışlar!

Doğru söze ne denir?

Neûzübillah, ne vartalar atlatmışız!

‘Güneş Kıral’ diye de anılan XIV. Louis’nin meşhur sözünü bilirsiniz: ‘Devlet ben’im!’. ‘L’Etat, c’est moi!’ yáhut 17. Yüzyıl’daki imlásıyla ‘L’Estat, c’est moi!’

Napoléon Bonaparte da ‘Je suis la patrie!’ demiş. ‘Vatan ben’im!’

Görüldüğü üzere hiç aşağı kurtarmıyor.

Bizimkilerin şiárı ise anlaşılan ‘Nous sommes aussi l’Etat aussi la patrie et aussi la nation!’ .

‘Bizler hem devlet hem vatan hem milletiz!’

Bu durumdan irkilti ve tiksinti duyan bütün subaylarımızı tenzîh ederim ama ‘hastalık’ sádece Silahlı Kuvvetler mensublarından bir kısmıyla kaaim değil. Hukukçular, politikacılar, bakanlık bürokratları, işadamları ve mas-medyacılar arasından da kendine bir dizi destekçi bulması bu ‘kanser hücreleri’nin hangi fecî ölçülerde ‘metastas’ yapdığını báriz şekilde ortaya koyuyor.

İşin esásında hep bázı meslek mensublarının kendi üzerlerine vazîfe olmayan işlerle uğraşmaları yatıyor. Bu arada meydana çıkan iğrenç akçalı düzenbazlıkların boyutları da baş döndürücü.

Bu kadar uzun bir girizgáhdan sonra asıl değinmek istediğim konuya geliyorum:

Öyle görülüyor ki kendilerini samîmî olarak ‘Kemalist’ yáhut ‘Atatürkçü’ olarak niteleyenlerin düşdüğü prensipiyel hatá, o bağlı bulundukları fikri bir ‘ideoloji’ sanmaları. Oysa Atatürkçülük/Kemalizm bir ‘dünyá görüşü’dür. ‘Akılcı/rasyonalist’ bir dünyá görüşü. Bunu bir ideoloji háline sokanlar, daha 11 Kasım 1938 tárihinden îtibáren Atatürk’ün vasiyetine ihánet edenlerdir. Yüce Önder ideolojilerin katı ve değişmez kalıplar olduğunu, bu yüzden de tekámüle engel olacağını biliyordu. Onun içindir ki hiçbir meselede ‘kesin’ çözümler dayatmamışdır. ‘Hayatda en hakıykıy mürşid ilimdir.’ diyen bir insandan başka türlüsünü beklemek záten abesdir. Atatürk bütün ömrü boyunca ‘zemîne ve zamana uygun çözümler’in adamı olmuşdur.

14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti’nin iktidára gelmesi ánından beri memleketin ‘satıldığı, batdığı, pádişahlığın, hiláfetin geri getirilmek istendiği’ teráneleriyle ortalığı velveleye verenler, 2009 Yılı problemlerini 1930’lar sahnesi üzerinde seyretme gafletinden kendilerini kurtarsalar Türkiye’nin hiç de öyle zannetdikleri kadar berbad durumda olmadığını kolayca görebilirler. Berbad durumda olan kendileri.

Unutmamalı ki bütün güvencelerin ölümü yeni hürriyetler doğurur ve dahî korkunun ecele faydası yokdur.

Yağmur Atsız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder