13 Mart 2009 Cuma

Darbecilik yargılanıyor

Dün 12 Mart'ın yıldönümüydü...
Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu geliyor gözümün önüne... 146'dan yatan tutuklu arkadaşlarımı hatırlıyorum.

18-20 yaşlarında, üflesen uçacak, kuş kadar genç kızlar; ne topları ne tüfekleri, ne emirlerinde adamları var... Anayasal rejimi şiddet kullanarak değiştirmeye kalkışmaktan idamla yargılanıyorlar.

Topları, tüfekleri ve tümen tümen adamları olanlar anayasal rejimi yıkıp iktidarı ele geçirmiş, kendi işlediği suçu da bu kuş kadar kız çocuklarının üstüne yıkmış; onları 146'dan yargılıyor...

Ek iddianamenin 12 Mart'ın yıldönümüne rastlaması kaderin bir cilvesi olsa gerek...

Ben bu iddianameyi mahkeme salonlarında yarım yüzyıldır süren bir yanlış konuşlanmanın telafisi olarak görüyorum. Yassıada'dan bu yana, sanık sandalyesine oturması gerekenler yargıç ve savcı koltuklarında oturdular; onların iktidardan indirdiği meşru iktidar sahipleri ise sanık sandalyesinde...

Şükürler olsun ki, yarım yüzyıllık bir gecikmeyle herkes yerini buldu.

Türkiye tarihinde ilk defa, darbe ile devrilenler değil, darbeciler yargılanıyor. İki emekli orgeneral Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni (ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini) cebir ve şiddet kullanarak ortadan kaldırmaya veya görevlerini kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmekten ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle mahkemeye çıkıyor.

Bu iddianame bizim siyasi tarihimize unutulmayacak bir an, bir dönüm noktası olarak kaydedilecek. Mahkeme sonucu ne olursa olsun, kimler hüküm giyerse giysin, kimler beraat ederse etsin; böyle bir iddianamenin yazılabilmiş olması yarım yüzyıldır demokrasimizin başına bela olan darbeciliğin mahkum edilmesidir. Cemal Gürsel'leri, Faik Türün'leri, Evren'leri sanık sandalyesine oturtamayan bağımsız yargı bu defa Şenuygur'ları, Tolon'ları o sandalyeye oturtmayı başarmıştır.

Buna ne kadar sevinsek azdır.

Hurşit Tolon'un ses bandında dediklerini hatırlayın.

Genelkurmay'ın teğmenini, paşasını yargıya teslim etmesi, "düşmana teslim etmek"ti onun gözünde. "Teğmenini teslim eden ordu olmaz, bu ihanettir" diye isyan ediyordu. "Ahh, tekrar oturtun beni Selimiye'ye, beş dakikada çıkartmazsam paşalarımı dışarı, namerdim" diye iç geçiriyordu.

"Sen kimsin lan" diyordu Ergenekon savcılarına... Sen kimsin de beni yargılayacaksın...

İşte bu iddianameyle savcılar kim olduklarını gösterdiler Tolon gibilere... O çok güvendikleri "tarihi dokunulmazlıklarının" artık sökmediğini anlamalarını sağladılar. Darbeci paşalar bundan böyle bizim vergilerimizle alıp ülkeyi korusunlar diye ellerine verdiğimiz silahları bize doğrultamayacaklarını, o silahlarla şantaj yapıp yargının elindeki suçluları kurtaramayacaklarını gördüler.

Aslında bunu sadece Tolon, Şenuygur, Veli Küçük gibiler görmedi. Asıl, ordunun içindeki bütün o "rahatsız" genç subaylar, onların bel bağladıkları kalbi darbeler için çarpan kimi komutanlar da gördü.

Sarıkız ve Ayışığı planlamacılarının darbecilik suçlamasıyla yargı önüne çıkması, şu anda pusuya yattıkları yerde "kendi zamanlarının gelmesini bekleyen ve uman" potansiyel darbecilerin bütün umutlarını boşa çıkarttı.

Bu iddianame 27 Mayıs 1960'ta açılan bir parantezin kapanışının ilanıdır.

Ergenekon Savcıları bu iddianameyle tarih yazdılar, kendi adlarını da tarihe şerefle yazdırdılar.

Bize düşen bu cesur insanları yalnız bırakmamak, manevi desteğimizi daima arkalarında hissetmelerini sağlamaktır.

Gülay Göktürk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder