12 Mart 2009 Perşembe

İşte iddianame de geldi

-Obama, Ankara'yı aramadı bile, denmişti. Belki de soykırımdan söz eder, denmişti. Bizimkiler itibarımız arttı diye efeleniyorlar ama, işte Washington nezdindeki itibarları, denmişti.

Temel olsa sorardı:

-N'oldi?

Önce Obama'nın Ortadoğu temsilcisi Mitchell, ardından Dışişleri Bakanı Hillary geldi, ve ardından bir ay içinde Obama Türkiye'ye geliyor.



***

-Kimi general, kimi medya mensubu koca koca adamlar birer birer gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Aylar geçti, hâlâ ortada iddianame yok. Kim ne ile suçlandığını bilmiyor, denmişti.

Temel olsa sorardı:

-N'oldi?

İşte 1909 sayfalık iddianame geldi. Üstelik darbe hazırlığı suçlaması ile... Üstelik 2'si general, 12 kişi, silahlı isyana teşvik için örgüt kurmaktan yargılanacak.

Bir çevrenin kurduğu tüm propaganda kuleleri teker teker devriliyor. Üstelik yatsıya varmadan.



***

Tabii ki yargılamanın sonucunu şimdiden bilmek mümkün değil. Kimin suçu sabit görülecek, kimse bilmiyor.

Ama...

İkinci iddianame, Türkiye'nin önüne, Sabancı suikastı gibi, Sivas olayları gibi, Gazi olayları gibi, ETÖ'ye izafe edilen öyle davaları koyuyor ki, işi ciddiye almamanız mümkün değil.

İddianame bir şeyi daha öne sürüyor:

Ergenekon Terör Örgütü (ETÖ), Hizbullah'la, PKK ile, El Kaide ile, DHKP - C ile yani, sağlı sollu birbiriyle vuruşan örgütlerle ilişki içinde olmuş.

Bunlar korkunç iddialar.

Bunların hangisinin araştırılmadan üstünün örtülmesine razı olabilirsiniz?

Kendi kendimize soralım:

Sabancı suikastı çözüldü mü?

Ya Sivas olayları?

Ya Gazi olayları?

Maraş, Çorum olayları çözüldü mü?

Bu sıralamayı uzatabilirsiniz:

Taa Abdi İpekçi cinayetine, Aksoy, Kışlalı, Hablemitoğlu, Üçok, Danıştay, Gün Sazak, Fendoğlu vs...

1977 Taksim olayları vs.

"Vs." diye ifade edilen bu iki harflik sözcük Türkiye'de nasıl bir karanlık ve kanlı süreci anlatıyor, ürpermemek mümkün değil.

İddianame, tüm karanlık ve kanlı sürece bir anlam getirmeye çalışıyor.

-Bu iş planlı, diyor. Bu işi planlayanlar var, diyor. Şüpheliler, sanıklar şunlar, diyor.

Gelin de, önemsemeyin.

Aslında, devlet, bugüne kadar bin kere bu karanlık ve kanlı süreci ortaya çıkarmaya çalışmış ve çıkarmış olmalıydı.

Devletin istihbarat kurumları, MİT'i, şusu busu, ne güne duruyor?

Birileri, diyelim, zararlı gördükleri bir siyasi kadroyu tasfiye etmek için tüm bunları meşru görmüş olabilir. Ama işte, bir gün geliyor, hukukun duvarına tosluyorsunuz. İş öyle gitmez. Erken kalkan kumpas kurup, memleketi bir yerlere alıp götüremez. Buna hiçbir ülkede izin verilmez.

-En doğruyu biz biliyoruz. memleket bizden sorulur.

Buna inanmış olsanız bile, meşruiyyet sınırları içinde ülkeye hizmet etmek için halktan yetki almanız gerekir.

-Ben darbe yaparım, ben korurum ve kollarım, buna keyfimce karar veririm, bunun için adam öldürürüm. Gerekirse Başbakan asarım. Lüks haline gelmişse Meclis'i kapatırım, Hükümeti deviririm.

Bunu diyemezsiniz.

Düne kadar deyip gelmiş, borunuzu öttürmüş olabilirsiniz. Başbakan ve bakan asmış olabilirsiniz.

Ama Türkiye, o dönemi aşıyor ve hukuk devleti olmaya doğru gidiyor.

Bu dava nasıl sonuçlanır, şu anda bilmek mümkün değil.

Ama bir şeyi bilmek mümkün:

Artık herkes, öyle, meşruiyyetleri kendilerinden menkul hukuk dışı arayışlara girdiklerinde ellerinin yanacağını bilecek.

Türkiye, asıl bu Ergenekon davası ile, daha bir hukuk devleti olmaya ve demokrasisini pekiştirmeye yöneliyor.

Artık kimse "Genç Subaylar rahatsız" diye, millet iradesi karşısında bir gayrı meşru güç odağı çıkaramayacak.

Ergenekon, bir demokratik terbiye süreci. Hukuk devleti içinde ve demokratik kurallar çerçevesinde herkese haddini bildiren bir süreç.

Elhasıl iyi bir süreç.

Avukat bey, boğazını yırtarcasına bir sesle hoşlanmadığını açıklasa da!

Ahmet Taşgetiren

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder