13 Mart 2009 Cuma

Liderlerin başarı çıtası nedir?

Gerçek bir demokraside partilerin, liderlerin başarı ölçülerinin ne olduğuna dair bir tartışma yaşanmaz.

Standartlar bellidir. Bir lider, partisini iktidara taşıdıktan sonra; istisnai durumlar hariç iktidar süresince; yani seçim kazanmaya devam ettikçe görevinde kalır. Seçimi kaybettiğinde; yani, partisinin iktidar olma şansını bitirdiğinde görevinden çekilir. Siyaseti de bırakır.

Böylesi bir durum Türkiye’de hiç yaşanmadı.

Demirel, merhum Ecevit, Çiller ve Yılmaz bunu yapamadılar. Erbakan’ın ise Başbakanlığı kaybettikten sonra siyasi yasaklı duruma düştüğü için ne yapacağını göremedik.

Merhum Özal’ın ‘Ben muhalefet olmam’ dediğini biliyoruz. Bu söz de onun iktidarı kaybettiğinde siyaseti bırakacağına yorumlandı. Ancak, Özal da bunu deneyemeden Cumhurbaşkanı oldu. İki genel seçimi farklı kazandıktan sonra ikinci yerel seçiminde ağır bir yenilgi almasına rağmen çekilmeyi düşünmedi.

Şimdi ilk kez bir lider açıkça ‘Kazanamazsam bırakırım’ diyor. Erdoğan’ın bu sözüyle kazanamamayı ikincilik olarak da tanımlıyor. Yani, partisi ikinci duruma düşerse kendisini siyaseti bırakma sözüyle bağlamış oluyor.

Doğrusu da budur. Bir lider önce birinci olmuş ve ardından ikinciliğe düşmüşse bu artık onun toplum tarafından tercih edilmeme sürecine girdiğini gösterir. Herkesin bunu anlaması lazımdır.

Bir zamanlar yüzde 40’lı oylarla iktidara gelen Demirel ve Ecevit’in sonraki dönemlerdeki hırs ve ısrarları kendilerini yüzde 20-30 arası oylarla yeniden başbakanlığa taşımıştır ama ülkeye kaybettirmiştir. Israr etmemiş olsalar muhtemelen yüzde 40’lı başarılar elde edecek yeni liderler ortaya çıkacaktı.

Özetle, bir kez kaybedenin bir daha ‘aynı güç ve güvenle’ geri gelme şansı yoktur. Bu şansı zorlamak da ülkeye kaybettirmektedir.

Batılı demokrasilerde çok başarılı liderlerin ilk seçim yenilgisinde; hatta yenilgi olmaksızın radikal gerilemelerde ve hatta arda arda başarılarda bile siyasetten çekildiklerini görüyoruz. Yakın dönemde Kohl, Schröder, Teatcher ve Blair gibi isimlerin çekilişleri buna örnektir. İskandinav demokrasilerinde daha çok örnek bulabiliriz.

Dahası... Almanya, İngiltere, Fransa gibi demokrasilerde birçok muhalefet lideri daha ilk seçimlerinde başarısız olduklarında ‘bir gün mutlaka başbakan olmalıyım’ takıntısına esir olmadan görevlerini başka isimlere terk ediyor. Sayısız değerli politikacı, genel başkanlıkları güçlü rakip başbakanlar dönemine denk geldiği için seçim kaybetmiş ve siyasetten çekilmiştir.

Demokrasi başarısız siyasetçiye prim vermiyor. Yeri doldurulmaz veya vazgeçilmez olmak gibi kendinden menkul sıfatları tanımıyor. Demokratik toplumlar ülkeyi yönetebilecek çok sayıda başbakan olabileceği varsayımına dayanıyor.

İşte bu demokratik standardın yerleşmesi açısından Erdoğan’ın koyduğu çıta önemlidir. Partisinin bu seçimde birinci olacağı çok yüksek bir ihtimal olması bu taahhüdü önemsizleştirmez. İktidar olamayacağı bir seçim yenilgisi aldığında partisinin başından ayrılmalıdır.

29 Mart’ta 40 veya 50 puan almasının başarı-başarısızlık ölçüsü açısından ‘temelde’ önemi yoktur. Ana gövdeyi koruduğu müddetçe AK Parti’nin birkaç puan artırması veya azaltması üzerinden konuşmanın lüzumu yoktur. İktidar partisinin iktidar gücünü sorgulamak ancak CHP (veya MHP) 30’ları aşarsa konuşulabilir. Veya bütün partiler oylarını 5-10 puan artırır ve AK Parti 3 Kasım 2002’de aldığı yüzde 34’ün altına inerse erken seçim tartışılır. Bunun dışındaki oy oranları muhalefet için çözümsüzlüktür zira AK Parti 35’ler civarında kalsa bile ‘tek başına iktidar’ pozisyonu geçerliliğini sürdürecektir. AK Parti üzerinde başarısızlık tartışması, ancak bu parti içinde olmaksızın koalisyon kurulduğunda mümkün olabilir.

Gelelim Baykal’a...

Baykal örneği Batı’da olmadığı gibi, Türk demokrasisinde de yoktur. Türkiye’de seçim kaybeden kitle partisi liderlerinin genel başkanlık görevinde kaldıkları çok görülmüştür ama siyasi kariyerleri boyunca en az bir kez kazanmışlardır. Baykal, hiç seçim kazanamadan koltuğunda oturmaktadır. Böylesine problemli bir durumda CHP lideri için başarı/başarısızlık çıtası koymak imkansızdır. Kendisinin de bir rakam verememesi bundandır.

Baykal, geçen seçimlerin altında kalsa da ya da sözgelimi 25’lere ulaşsa da anlamlı bir siyasi durum ortaya çıkmış olmayacaktır.

Baykal için bir ölçüden söz edebilecek olsak ikinci sıradaki partinin demokratik siyasetin tabiatı gereği birinci olmakla bağlı olduğunu söylemek gerekir. Ve, yine siyasetin tabiatı gereği, bunu başaramayan liderin gitmesi gerekir...

Kabul edelim ki böyle bir standardı Baykal gibi bir lidere hatırlatmak da anlamsızdır

Mustafa Karaalioğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder