8 Mart 2009 Pazar

Obama sürprizi

Bakmayın siz bizde siyasetin öyle kaba polemiklerle yapılmasına, aslında siyaset incelikli bir iştir.
Biz son zamanlarda siyasi açıdan “mükemmel” denilebilecek iki çıkış izledik.
Bir tanesi Ahmet Türk’ün parlamentoda Kürtçe konuşmasıydı.
Yeri, zamanlaması, dozu ustalıkla ayarlanmıştı.
Türk, Genel Kurul’da değil kendi parti grubunda konuştu. Konuşmayı, Birleşmiş Milletler’in “anadil gününe” denk getirdi. Hapishanede annesiyle Kürtçe konuşamamış olmasından söz ederek “duygusal” bir boyut ekledi. Bu konuşmayı “seçim” döneminde yaparak “bölgedeki” rakibi AKP’yi, “Kürtçe konuşmaya karşı çıkarak” oy kaybetmekle, parlamentoda Kürtçe konuşulmasını kabul etmek arasında sıkıştırdı.
Başarılı oldu, kimseden çok fazla tepki gelmedi.
Diğeri ise etkileri çok daha büyük ve evrensel olan Başbakan Erdoğan’ın Davos’taki olağanüstü gösterisiydi.
“Gazze’de ölen çocukları” savunarak insanların vicdanlarına hitap etti. Bu çatışmadaki din faktörünü vurgulamayarak meseleyi “insan” boyutunda ele aldı. Çıkışını bütün dünyanın izlediği Davos’ta yaptı. Ve kendisine karşı yapılan bir “kabalığa” tepki göstererek insanların kendisine her açıdan hak vermesini sağladı.
Davos olayından sonra, bu “şovun” Türkiye’ye büyük zarar vereceği yolunda yorumlar yapılmıştı.
Ama bugün, durumun hiç de öyle olmadığını görüyoruz.
Amerika Dışişleri Bakanı Clinton dün bir açıklama yaparak Başkan Obama’nın Türkiye’yi ziyaret edeceğini söyledi.
Obama’nın ilk Avrupa ziyaretinde nerelere gideceği diplomatik açıdan önemliydi.
Yapılan ilk programda dört ülke yer alıyordu.
İngiltere, Fransa, Almanya ve Avrupa Birliği dönem başkanı olan Çek Cumhuriyeti.
Çekler bu ziyaret listesine “AB başkanlığı” kontenjanından girmişlerdi.
Diğer üçü de Avrupa’nın en güçlü üç ülkesiydi.
Obama bu üçlüye Türkiye’yi niye ekledi?
Herhalde bunda Hillary Clinton’ın Ankara’da yaptığı görüşmeler çok etkili oldu.
Karşılıklı olarak bazı sözler verilmiş olmalı.
Ama bence bu ziyarette Davos olayı da önemli bir rol oynadı.
Ben bu işlerin uzmanı değilim ama Davos çıkışıyla İslam âleminde büyük bir prestij kazanan, Gazze sokaklarında resimleri dolaştırılan Erdoğan’ın Müslümanlar nezdinde son zamanlarda kazandığı ağırlık da Amerikalıları etkiledi sanırım.
Obama, “başkanlığının ilk yüz gününde bir Müslüman ülkeden İslam âlemine sesleneceğini” açıklamıştı.
O zaman bu ülkenin hangisi olacağı çok tartışılmıştı.
Şimdi Türkiye’nin seçildiği anlaşılıyor.
Clinton’ın Türkiye’den sürekli olarak “bölgesel ve küresel lider” olarak söz etmesi sanırım biraz da Türkiye’nin son zamanlarda Müslümanların arasında kazandığı yeni yerle ilgili.
Hem Müslüman, hem “nispeten” demokrat, hem de İslam âleminde saygın çok fazla ülke yok yeryüzünde.
Obama Türkiye’yi seçerek, demokrasiden nasibini almamış bir İslam ülkesinde konuşarak kendi demokratlığına zarar vermekten kurtuldu.
Bu tercihiyle, İslama “düşman” olmadığını, Bush döneminin o kaba ve saldırgan politikalarının sona erdiğini ama “demokrasinin” önemini de vurgulamak istediğini göstermiş oldu.
İç politika açısından bakarsak, bu AKP’ye büyük bir destek olacak.
Ama kazanan sadece AKP değil tabii ki...
“Sivil siyaset” de Obama’nın ziyaretinden önemli bir kazanç sağlayacak.
Türkiye’de sivil siyaseti ve seçilmiş hükümeti desteklediğini Amerika bu kadar açıkça ortaya koyarken, Ergenekonvâri darbe girişimlerinin de pek bir şansı kalmadığı açıkça anlaşılabiliyor.
Elbette Amerika bu jestinin karşılığında Türkiye’den bir şeyler isteyecek.
Clinton’ın konuşmalarından sezilebildiği kadarıyla, Türkiye Amerika’nın gözünde artık kuvvetli bir arabulucu.
Gerek İran’la ilişkilerinde gerekse Suriye ile ilişkilerinde Türkiye’nin yardımını isteyecekler, mesajlarını Türkiye üzerinden gönderecekler.
Afganistan’a “biraz daha asker” gönderilmesini de sanırım bu jestlerinin karşılığında sağlayacaklar.
Bunun yanı sıra Obama’nın “kişisel karizmasını” da Türkiye’deki Amerikan düşmanlığını kırmak için kullanacaklar.
Bill Clinton daha önce bunu başarmıştı, sanırım Obama da başarır.
Parmağını Obama’nın burnuna sokacak bir bebek daha bulunabileceğini tahmin etmek zor değil.
Bütün bunlardan Türkiye Amerika ilişkilerinde yeni bir dönemin başlayabileceğini düşünebiliriz.
İki devlet aralarındaki işbirliğini artırırlarken, “duygusal” açıdan da yeni bir ortam yaratacaklar herhalde.
Bütün bu gelişmelerde doğrusu ben Davos’un da rolü olduğuna inanıyorum.
Doğru zamanda, doğru yerde yapılmış “riskli” bir çıkış, diplomatik bir kazanca dönmüş gibi görünüyor.
Erdoğan “Müslümanlık” kartını doğru kullandı, şimdi sıra “demokrasi” kartını kullanmakta.
Çünkü Türkiye’yi son yıllarda diplomaside bu denli güçlü kılan onun “Müslümanlığı” kadar demokratlığı da.
Erdoğan, “Hamdolsun demokratım,” dediğinde ve “samimi” olduğunda galiba önünü uzun zaman kimse kesemeyecek.

Ahmet Altan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder