13 Mart 2009 Cuma

Türkiye günahlarından arınıyor mu?

JİTEM’in Güneydoğu’daki ‘ölüm kuyuları’...

Tüm melanetlerin anası gibi duran Ergenekon Davası’nın ikinci iddianamesi...

Abdullah Gül’ün de altını çizdiği gibi Kürt Sorunu’nda ‘sınır içi’ radikal bir çözüm umudu...

24 Nisan öncesi Ermenistan Meselesi’nin bir çözüme bağlanacağına ait beyanlar...

Son günlerin bu gelişmelerine topluca bakınca insan kendi kendine sormadan edemiyor:

‘Acaba Türkiye günahlarından arınıyor mu?’

* * *

Ayağımızdaki prangaları parçalayarak daha hızlı koşabileceğimiz bir noktaya doğru mu gidiyoruz?

Bu umudu doğuran ne?

Sadece dünkü gelişmeler bile umutlanmaya yetiyor...

Türkiye’nin yakın tarihindeki her türlü kanlı çalkantının altından çıkmaya aday Ergenekon’un ürpertici ikinci iddianamesi yanında, Malatya İl Jandarma eski Alay Komutanı’nın ‘Zirve Kitabevi Katliamı’nın azmettiricisi olarak gözaltına alınması, olup bitenin vahametini kendiliğinden anlatmakta...

* * *

Sadece bu mu?

Zirve Kitabevi’ndeki hepimizin yüzünü kızartan o korkunç katliamın bir diğer parçası da Güneydoğu’daki ‘ölüm kuyuları’ olarak ortaya çıkıyor...

Pazartesi günü BOTAŞ yakınındaki askeri karakolun bahçesinde yapılan ilk kazıda iki kemik parçası ile bazı kumaş kalıntıları bulunmuştu.

Daha sonra ise ilçeye 15 kilometre uzaklıktaki restoranın bahçesindeki bir kuyuda bir kemik parçası, saç teli, tüy, eldiven ve bereye rastlandı...

Bu eski restoranın bahçesindeki kuyularda kazı dün de devam ediyordu...

* * *

Gayri Nizami Harp’i ‘ölüm kuyuları’ olarak algılayan yaklaşım Türkiye’nin son çeyrek yüzyılını katletti...

Susurluk, Ergenekon, o kan içici Frankeştayn’ın evlatları olarak doğdu...

Şimdi ise TRT-Şeş’e...

Ajda Pekkan’ın Kürtçe şarkı söylemesi noktasına gelindi...

Taleplere daha demokratik açılımlarla cevap verilseydi de onca acı çekilmese ve onca gözyaşı dökülmese olmaz mıydı?

Yirmi beş yıllık bir öngörüsü bile olmayan sığ bir şaşılığın adı ‘devlet etme zihniyeti’ olabilir mi?

* * *

Peki ya bundan sonrası?

Bundan sonrası ise Kürt vatandaşlarımızın bu topraklarda ‘Kürt gibi yaşayıp yaşayamayacağına’ bağlı...

Türkiye Kürtlerin de devleti olacak mı, olmayacak mı?

Bu açıdan Abdullah Gül’ün İran gezisi sırasında söyledikleri, özellikle de ‘bu meseleyi sadece sınır dışına yüklemek yanlış olur’ demesi çok önemli...

Çünkü içerdeki insanları kapsamadan bu sorunu çözmek mümkün olmadığı gibi, mevcut yaklaşımların da en zayıf halkası burası...

* * *

Türkiye’deki Ergenekon nereden beslenir?

Ayışığı ve Sarıkız darbe girişimlerinin de belgelediği gibi Kıbrıs’tan...

Kürt Sorunu’ndan...

Hrant Dink cinayetinin de ortaya koyduğu gibi Ermeni Meselesi’nden...

Dün, Ankara-Erivan hattında normalleşme için tarihi adımın çok yakın olduğuna dair haberler okudum...

İki ülke arasındaki anlaşmanın Nisan ayında imzalanabileceği belirtiliyordu...

Umarım bu da dün yeşeren umudun büyük bir parçası olur...

* * *

Korkularından...

Tarihsel esaretlerinden...

Vatandaşlarıyla itişip-kakışmaktan kurtulmuş bir Türkiye, hem daha hızlıca AB’ye üye olacağı gibi, hem de demokrat Obama’nın arzuladığı şekilde ‘demokrat-Müslüman’ kimliğiyle dünyaya bir örnek haline gelebilir...

Yeter ki bunları yaparken, siyasal İslamcılıktan mülhem, garip yasakçılığa tevessül etmek gibi bir büyük hata işlenmesin... Belediye işletmelerinden Darwin’e kadar amaç özgürlükleri daha da genişletmek olsun...

Mehmet Altan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder