10 Mart 2009 Salı

Osmanlı'ya özenmek

Son zamanlarda, garip bir Osmanlı tartışması başladı
Bir kısmını sempatik bulduğum, kimi "uçuk" Osmanlı özentileri; kafalarına fes, kalpak vb. gibi Osmanlı'yı çağrıştıran şeyler takarak, basının karşısına, epeydir çıkıyorlardı. Ama, gülüp geçiyorduk. Fakat zamanla, bir kısım yazar-çizerler; toplumumuzda, bir Osmanlı özentisi olduğunu kaleme almaya başlayınca ve bu özenti, "Hilafet özlemiyle" birleşince; bazı noktaların, netleştirilmesi gereği ortaya çıktı. Zira iş, bambaşka noktalara gidiyordu.

Bundan bir süre önce, günlük bir gazetede yayınlanan bir söyleşimde; son halife Abdülmecid Efendi'nin, "Cuma selamlığı" vb. gibi denetlenemez tutumu ve Hint Müslümanlarının da, müdahaleleri sonrasında; TBMM'nin hilafete son vermek zorunda kaldığını, oysaki eğer bu kurumu koruyabilseydik, İslam dünyasında, (belki?) sözümüzün biraz daha geçebileceğini söylemiş ve "Hilafet korunabilseydi iyi olurdu", demiştim. (Halife'nin Cihad çağrısının, 1. Dünya Savaşı'nda etkili olmadığını da, vurgulamıştım).

Akademik yaşama, önemli ölçüde benim armağan ettiğim (!), bir sahtekar; ne kadar hızlı Atatürkçü olduğunu göstermek için, buna sarıldı. "Eğer böyle söyleyenler Atatürkçü ise, ben değilim", diye ortaya çıktı. Oysa ki, birkaç yıl önceki bir "Abant toplantısında"; bu görüşü, sonuç bildirisine koydurmak isteyenler arasındaymış. İnsanda, biraz utanma olur...

***

Sayın başbakanımız Recep Tayip Erdoğan'ın; Davos'ta, Şimon Perez'e sert bir eleştiride bulunması; başta Gazze olmak üzere, Arap ve diğer İslam ülke ve bölgelerinde, büyük bir yankı uyandırdı. Özellikle, Gazze'de, Cuma namazı çıkışında yapılan gösteride; Recep Tayip'in posterleri ve Türk bayraklarının yoğunluğu, hem şaşırtıcı ve hem de gurur vericiydi.

Bu arada yazılı basında ve gazetelerde, bölgede yaşayan Arapların bazılarının, ilginç görüşlerini gördük ve dinledik. Bizim gazeteci arkadaşların, ne derece yönlendirdiklerini bilemeyiz ama; o dönemleri hiç yaşamamış ve (muhtemelen) okumamış kimi insanların, "Osmanlı özlemini" dile getirmeleri de, (kendi adıma söylüyorum), gurur vericiydi. Kaldı ki; çevremdeki insanların çoğu, benim bu konudaki duygularımı paylaşıyordu.

Fakat bu "Osmanlı özlemi" ve bu özlemin, bir anlamda "pompalanması"; kimilerini de, rahatsız etti. Özellikle, çok aklı başında bildiğim bir köşe yazarının; bu konuda, kalemini kontrol edememesi, benim açımdan çok şaşırtıcı oldu. Fakat şunu da ifade etmem gerekir ki; bu gibi arkadaşlarımızın, samimi bir "şeriat düzeni" endişesi, vardır ve öyle sanıyorum ki; "Osmanlı özlemi", endişesi de, bu korkuyu tetiklemekte.

***

Bugün Türkiye'de, yüzde 2'yi bulmayan bir azınlığın; bir, "İslam şeriatı" düzeni, özlediğini düşünüyorum. Fakat, bir "Osmanlı özlemi" duyanların oranı, bunun da altındadır. Üç, beş "uçuk tipten" başka, böyle bir özlem içinde bulunanların olduğunu, sanmıyorum.

Buna karşılık; çoğumuzun içinde, Osmanlı'nın güçlü dönemlerindeki otoritesine, hasret duyanlar vardır. Ve insan hafızası, "seçici olduğundan"; iyi şeyleri anımsar, kötü şeyleri unuturuz. (Bu seçicilik, salt yaşadıklarımız açısından değil; aynı zamanda, okuduklarımız açısından da geçerlidir).

Osmanlı denildiği zaman çoğumuz, Viyana kapılarına dayandığımız günleri; Akdeniz'in, bir Türk gölü olmasını anımsarız. Fransa kralını kurtaran Kanuni'nin mektubu; bize sığınan, Polonyalı milliyetçileri bir savaşı göze alarak, vermeyişimizi ve Londra'da, elçimizin arabasının atlarını çözerek, arabayı çeken İngiliz gençlerini, anımsarız da; Balkan savaşlarında, Osmanlı'nın nasıl kepaze olduğunu, anımsamayız. Aynı biçimde; 1. Dünya Savaşı'nda, Çanakkale'yi anımsar; buna karşılık, Sarıkamış'ı; Suriye Cephesini, pek düşünmeyiz. Bunlar, hep hafızanın "seçiciliğinden" olur.

Fakat son dönemlerde, öylesine itilip kakıldık ve hiç hak etmediğimiz halde, öylesine hor görüldük ki; (deyim, yerine tam oturmasa bile), "emperyal duygularımız", artmaya başladı.

İşte, böyle bir duygu ağırlığı altında; aramızdan bazıları, Osmanlı'nın güçlü dönemlerine, özlem duymaya başladılar.

***

Aslında, işin bir başka boyutu daha var. Bugün Türk toplumu, o "Osmanlı mozayiği"nin, günümüzde de yaşamakta olan uzantısıdır. Bu toplumun bir bölümü, Rumeli ve Balkanlar'dan gelenlerin, torunları ve onların çocuklarıdır. Kafkas uluslarından gelenler, hiç de azımsanmayacak bir sayıdadır. Güneydoğumuzda yaşayan insanlarımızdan, önemli bir bölümünün akrabaları, sınırların öte tarafındadır. Zaten son zamanlarda; bu konularda, ciddi araştırmalar da yapılmaktadır.

Bu konulara yabancı biri; İstanbul'da, "Yeni Bosna" diye bir semt görünce, bunun nedenini anlayamaz. Trakya'daki Üsküp kasabası ile, Makedonya'daki Üsküp arasında; bin kilometre olsa bile, duygular arasında, hiçbir uzaklık yoktur.

Bu tür duygular, bize özeldir. Batılı yazar çizerler, bunu anlayamaz. Baksanız ya, bizden olanlar arasında bile, bunu tam anlamayanlar bulunuyor...

Toktamış Ateş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder