14 Mart 2009 Cumartesi

Tahran’da büyük düşünmek

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün iki günlük Tahran gezisi’nin ardından Ortadoğu’da olsun Kafkaslar’da olsun yeni bir dönemin eşiğinde olduğumuzun sinyalleri giderek belirginleşiyor.

İRAN – Gül, Tahran dönüşü aralarında bizim de bulunduğumuz bir grup gazeteciyle yaptığı sohbet esnasında; İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ve İran’ın ‘bir numarası’ olan dinî lider veya ‘Rehber’ Ayetullah Ali Hamaney ile yaptığı görüşmeler ile ilgili bilgiler aktardı. Gül, İran Devrimi’nin 30’uncu yılının dolduğu bugünlerde İran’ın artık Amerika’yla ve dolayısıyla uluslararası camiayla ilişkilerini normalleştirme yollarını sorguladığı intibaını edindiğini söyledi. Bunun en somut göstergesi, belki her iki liderin de Gül’ün telkinlerini uzunca ve dikkatlice dinlemeleri ve Amerika’ya karşı yıllarca kullanılan sert dilin yerine Obama yönetiminden bekledikleri bazı adımları dillendirmelerinde yatıyor. Bu beklentilerin ne olduğunu ne Gül ne de heyetteki diğer yetkililer bizlerle paylaştı ama şüphesiz Amerika’ya ileteceklerdir. Yani her ne kadar ‘arabulucu’ sıfatını benimsemese dahi Türkiye, en azından taraflara satır arasında yatan mesajları getirip götürüyor. Bunu yaparken de yapıcı önerilerde bulunuyor. Gül’ün ifade ettiği gibi özellikle İran cephesinde Türkiye’nin telkinleri ve işaret ettiği tehlikeler bazı üst düzey İranlı yetkililer tarafından paylaşılıyor olmasına karşın yüksek sesle dile getirilmiyor. Bu anlamda, bunların Gül tarafından İranlı liderlere telaffuz ediliyor olması onları da rahatlatıyor, cesaretlendiriyor. İran’ın çok başlı iktidar yapısında belki de Amerika’yla ilişkilerin hangi şekilde rayına oturtulabileceği konusunda, Türkiye’nin de görüşleri en azından bir zihin jimnastiğini tetikliyordur. Ancak İran’daki dengeler o kadar karmaşık ki tek başına ne Hamaney ne de Ahmedinejad Amerika konusunda karar alma gücüne sahip. Zaten haziran ayında yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde İran’dan önemli bir adım atılmasını beklemek pek gerçekçi olmaz. Bu arada İran’ın Irak ve Afganistan’da üstleneceği yapıcı rol buzların erimesine yardımcı olabilir ama nükleer programından taviz vermediği sürece bu çabaları havada kalır. Nükleer bomba yapma kapasitesine adım adım ilerleyen İran bu kozundan vazgeçebilir mi? Bu sorunun cevabı olarak Gül, BM Güvenlik Konseyi’nin 1991’de aldığı 687 nolu kararında yer alan Ortadoğu’nun nükleer ve kitle imha silahlarından arındırılmış bölge olması hedefini hatırlatıyor. Eğer İsrail’in güvenlik kaygıları giderilirse İsrail’in de nükleer silahlarından vazgeçebileceğini ima ediyor. Hedefler büyük hatta hayalci bile denilebilir. Türk dış siyasetindeki temel ve en olumlu değişiklik; tam da hayal gücüne, büyük düşünme kabiliyetine, ve stratejik bir vizyona AKP iktidarı ile birlikte kavuşmuş olmasında yatıyor. Ve Türkiye’de en üst düzey yetkililerin ifade ettiği gibi bu vizyon Obama yönetiminin getirdiği yeni bakış sayesinde ABD’nin vizyonuyla ve hedefleriyle önemli ölçüde örtüşüyor. Dolayısıyla Gül’ün ifade ettiği gibi Obama’nın Türkiye’ye geliyor olması hiç de şaşırtıcı sayılmamalı.

ERMENİSTAN – Yine İran gezisinde edindiğimiz izlenim, Ermenistan ile yürütülen görüşmelerde kritik bir eşiğe gelindiği yönünde. Teknik düzeydeki pürüzler aşılmış, iş artık her iki taraftaki siyasi iradeye dayanıyor. ABD’nin anlaşmanın Obama’nın ziyareti öncesinde olması için bastırdığı anlaşılıyor. Gül’ün Tahran’da Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile yaptığı görüşmenin olumlu geçtiğini göz önünde tutarsak, oradan bir engel çıkmayacağa benziyor. Tahminler, Ankara ve Erivan arasında diplomatik ilişkilerin kurulacağı ve sınırın da ‘sınırlı’ biçimde açılacağı yönünde. Sınır’ın tamamıyla açılması Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki sorunların çözülmesine bir şekilde endekslenecek gibi. Bazı görüştüğümüz yetkililer, Ali Babacan’ın 16 nisanda KEİB zirvesine katılmak üzere muhtemelen Erivan’a yapacağı ziyaret sırasında Ermenistan ile el sıkışabileceğini dillendiriyorlar. Umarız öyle olur.

IRAK KÜRDİSTANI – Abdullah Gül’ün 21 martta yapacağı Irak gezisi, Bölgesel Kürt Yönetimi’yle yeni bir sayfanın açılmasına vesile olabilir. Eğer gezi Bağdat ile sınırlı kalmaz ise Gül muhtemelen Basra, Necef ve Kerkük’ün yanı sıra, Erbil’e de gidecektir. Hâkim görüş artık TSK’nın da Irak’a bakış açısında önemli bir revizyona gittiği yönünde. Amerika sonrası Irak’ta İran’ın daha da artacak olan nüfusunu dengelemek Türkiye’ye kalıyor. Defalarca bu sütunda vurguladığımız gibi bunun en sağlam yolu, Iraklı Kürtlerle stratejik ve ekonomik işbirliğinde yatıyor. Güvenilir kaynaklardan edindiğimiz bilgiler Bölgesel Kürt Yönetimi’nin PKK’yı lojistik anlamda gittikçe sıkıştırdığı yönünde. İçerdeki sabotörler Ergenekon davası sayesinde sıkışmışken Kürt sorununun çözümü için tarihî diyebileceğimiz bir konjonktür oluşmuş durumda. Kalıcı çözüm, tüm sıraladığımız konularda olduğu gibi, siyasi iradeye kalmış.

Amberin Zaman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder