13 Mart 2009 Cuma

Güçlükonak Katliamı savcısını arıyor...

Suçun ağırlığını, muhteviyatı belirlemez sadece.

En ağır suç cezasız kalan suçtur.

Yerini bulmayan adalet, suçun mağdurlarını iki kat mağdur etmekle kalmaz; yeni suçların da yolunu döşer.

En korkunç cinayet faili meçhul cinayettir.

Adaletin yerini bulmaması, cinayet kurbanlarını, yakınlarının yüreğinde iki kere öldürmekle kalmaz; yeni canilerin, yeni kurbanların da yolunu açar.

Yerini bulmayan adalet, suçlu devletin temelidir.

* * *

Meryem Demir Siirt’te yaşıyor.

On üç yıl önce, Şırnak’ın Güçlükonak ilçesine bağlı Taşkonak ile Koçyurdu arasındaki yolda, yakılmış bir minibüste bulmuş babasının cesedini:

“Yanmış babamı iki dişinden ve saatinden tanıdım.”

O günden beri de adaleti arıyor:

“Artık Allahtan başka kimseden korkmuyorum, suçluların ortaya çıkması için her şeyi yapacağım. Yeni baştan yargılama
istiyorum.”

Bunları gazeteci Ümit Aslanbay’a söyledi Meryem Demir.

Anlattıklarını, 4 Mart tarihli Milliyet’in geniş haberindeki fotoğrafına, kenarı oyalı beyaz bir tülbentle çevrelediği çehresine, çıkık elmacık kemiklerine, kalın kaşlarına, öfkeli gözlerine bakarak okudum.

Arada nefes alabilmek için durup gözlerimi kapayarak okudum.

* * *

Meryem Demir’in babası Ali Nas, Çevrimli Köyü’nde yaşarken zorla korucu yapılınca, korucu olmaya zorlanan amca ve dayı çocuklarıyla birlikte firar etmiş.

Beş firari, Tori-Dargeçit’te başka korucular tarafından yakalanıp Koçyurdu Karakolu’na götürülmüşler.

Önce burada, ardından Güçlükonak Karakolu’nda bir hafta boyunca işkence görmüşler.

Serbest bırakılmasından kısa bir süre sonra, Ali Nas’ın evinin kapısına üç kişi dayanmış.

“İki askerle birlikte sivil bir adam” diye anlatıyor Meryem Demir, “babamı, kahvaltı yaparken evden alıp tekrar Koçyurdu Karakolu’na götürdü.”

Sonra katliam gününe getiriyor sözü:

“Annem karakola gitti. Babamın durumunu sordu. Dediler ki, ‘Sen git, gözaltındakiler köye gelecek...’ Onlar bunu derken, minibüste bulunanlar saldırıya uğradı. Helikopterlerle saldırmışlar. Bana dediler ki, ‘Bu işleri PKK’nın yaptığını kabul et, aileni maaşa bağlayacağız.’ Kabul etmedik. Anneme de uyarıda bulundum, sakın bir yere imza falan atma diye. Şimdi baştan yargılama olması için her şeyi yaparım. Suçlular ortaya çıksın istiyorum.”

* * *

Babası Ali Nas’ın yanmış cesedini, Meryem Demir’den önce gazeteciler gördü.

Tarih 15 Ocak 1996.

Genelkurmay, olay yerine helikopterlerle taşıdı gazetecileri ve “PKK, minibüsün yolunu kesmiş, içindeki 11 köylüyü önce kurşunlamış, sonra yakmış” açıklamasını yaptı.

Köylüler farklı konuşuyordu ama gazetecilerin onlara soru sormasına izin verilmedi.

Bir süre sonra bir güvenlik görevlisi, olayı yerinde soruşturan savcıya, cebinden çıkardığı kimlikleri uzattı.

PKK’nın kurşunlayıp yaktığı söylenen köylülerin kimlikleri güvenlik görevlisindeydi ve hiç hasar görmemişti.

Kimliklerin bu şekilde savcıya teslimi, ihbar sayılmadı; aksine, “Bu işin üzerine gitmeyin” tehdidi olarak algılandı.

Katliamın üstü örtüldü.

* * *

Geçen aya kadar...

Geçen ay, Güçlükonak Katliamı gerçekleştiğinde insan haklarından sorumlu devlet bakanı olan Adnan Ekmen ortaya çıktı.

Önce Aktüel’e, sonra Taraf’a katliamla ilgili yeni bilgiler verdi.

Genelkurmay açıklamasının “yalan” olduğunu ortaya koyan, Koçyurdu ve Çevrimli köylülerinin anlattıklarıyla örtüşen bilgiler...

Buna göre, askerî taburda gözaltına alınan altı kişi sorguda işkenceyle öldürüldü.

Ardından, olayı PKK’nın üzerine yıkmak için Koçyurdu Köyü arandı; gözaltındakileri teslim alması için bir minibüs göndermeleri istendi.

Kuşkulanan köylüler dört kişiyi, minibüs şoförüyle birlikte tabura yolladılar.

Taburda öldürülen altı köylünün cesetleri yeni gelen dört kişiyle birlikte başlarına çuval geçirilerek minibüse konup, koltuklara bağlandı.

Yanlarına üç jandarma eri verildi.

Yolda jandarmalar minibüsten inip, şoföre devam etmesini söylediler.

Kuşkulanan şoför yakındaki nehre doğru kaçmaya başladı ve vuruldu.

Daha sonra minibüs, bölgeye sevk edilen askerler tarafından silahla ve helikopterlerle tarandı.

Genelkurmay, “11 köylüyü PKK yaktı” açıklaması yaptı.

Oysa minibüste sadece 10 ceset vardı, şoför yolda vurulmuştu ve minibüsün tavanı, havadan ateş açıldığını gösteren mermi izleriyle doluydu.

* * *

Olaydaki garipliği fark eden ve köylülerin kimliklerinin güvenlik güçlerinde çıktığını bilen gazeteciler olayın peşini bırakmadı.

Suç duyurusunda bulundular.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “etkili soruşturulma yürütülmediği” için Türkiye’yi tazminata mahkûm etti.

Devlet yıllarca sessizliğini bozmadı.

Sonra Adnan Ekmen çıkıp “Katliamı PKK yapmadı, bunu biliyorduk ama çaresizdik, üzerine gidemedik. Dosya yeniden açılsın. Ben tanıklık ederim” dedi.

Taraf, Ekmen’in anlattıklarını ayrıntılarıyla yazdı.

Ercan Kanar, Münir Ceylan, Şanar Yurdatapan, Celal Başlangıç ve Hakan Tahmaz Güçlükonak Katliamı hakkında üçüncü kez suç duyurusunda bulundular.

Ve Milliyet, katliam kurbanlarından Ali Nas’ın kızı Meryem Demir’le konuştu.

Peki, ne oldu?

Niye hâlâ tek bir savcı çıkmadı Güçlükonak’la ilgilenecek?

* * *

Güçlükonak Katliamı “işlevsel” bir katliamdı.

Tıpkı, daha önceki Bingöl Katliamı gibi, PKK’nın tek taraflı ateşkes ilan ettiği döneme denk getirilmiş ve ateşi yeniden başlatmıştı.

Cizre Başsavcısı, Diyarbakır Başsavcısı bunu unuttular mı?

Harekete geçmek için hâlâ ne bekliyorlar?

Cezasız kalan katliamların, yeni katliamların yolunu açtığını görmüyorlar mı?

Katliamlar cezasız kaldıkça, bütün ateşkeslerin de yarım kalacağını bilmiyorlar mı?
Yasemin Çongar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder