6 Temmuz 2009 Pazartesi

AHMET KEKEÇ

Ben yazsam ‘yobaz’ diyeceksiniz...

Bazı reformları destekliyorlar; AB’den çok AB’ci, demokrattan çok demokrat görünüyorlar; AB’nin istediği yasaların ‘bir an önce’ çıkarılmasını istiyorlar, konuyla ilgisi yok ama hükümete vakit sektirmeden IMF’yle kredi anlaşması imzalamasını buyuruyorlar, sıra ‘derin mevzulara’ gelince kıvırıyorlar.

Müteaddit bildirilerinde, hep aynı buyruk:

Reformlar hızlansın.

Reformlar hızlanır, görücüye çıkarılır, kamuoyunda tartışılır, ‘karşıtlar ve taraftarlar’ arasında amansız bir kör dövüşü başlar, ama kendi geleceğini reformların hızlandırılması şartına bağlamış ‘kesim’ ortalarda görünmez.

Beklerler...

Çarşı karışsın, kılıçlar çekilsin, taraflar birbirinin gözünü oysun, farklı müdahale seçenekleri gündeme gelsin ki, icra organına sağduyu ve sükûnet telkin edebilsinler: böylece siyasetler ve kurumlar üstü ‘tek etkin güç’ oldukları bir kez daha tescil edilsin.

Biraz karışık mı oldu?

Hiç karışık değil.

Başında, Aydın Doğan’ın kerimesi Arzuhan Yalçındağ hanımefendinin bulunduğu örgütten sözediyorum.

Buyurmuş ki hanımefendi, ‘Reformları destekliyoruz ama, darbecilerin sivil mahkemelerde yargılanmasına imkan tanıyan yasa için acele edilmesin, aheste gidilsin.’

Niçin aheste gidilsin?

Cevap yok.

Darbecilerin sivil mahkemelerde yargılanması niçin kötü?

Cevap yok.

Bazı reformlar için acele edilmelidir de, ‘asker-sivil meselesi’ demokratik bir esasa bağlanmamalı mıdır?

Cevap yok.

Hanımefendinin başında bulunduğu örgüt, bir işadamları derneği...

İsmi TÜSİAD.

Kendisine ‘gazeteci’ süsü veren ve yazılarıyla ‘Reform meform tanımam arkadaş; acele de edilmesin, aheste de gidilmesin; mümkünse hiçbir şey yapılmasın; ben aldığım paraya ve içtiğim şaraplara bakarım’ demeye getiren Ertuğrul Özkök de bu derneğin bir üyesi.

Kaç kez yazdık, ‘Bir gazetecinin bu dernekte işi ne? Sanayici midir, yatırımcı mıdır, işveren midir, nedir?’

Cevap gelmedi.

Sağlık olsun. Biz yazmaya ve arkadaşı teşhir etmeye devam edeceğiz.

Hanımefendinin başında bulunduğu örgüt, biraz da kendi kendine gelin güvey bir kuruluş. Benzerlerinden farklı olarak, olağanüstü bir güç vehmediyor ve bunu kullanacak alanlar (fırsatlar) yaratıyor. ‘Sivil toplum ihtiyacı’na göre kurulmadığı için de, son derece manipülatif.

Sonradan CIA marifeti olduğu anlaşılan bir tertiple (basın ilanlarıyla) TBMM’den çıkan meşru hükümeti düşürmüşlerdi, hatırlayacaksınız.

Başka marifetleri de var ama, bunları sıralamaya yerimiz kifayet etmeyecek.

Örneğin, parlamento dengeleri üzerinde oynamak, Kemal Derviş’i DSP genel başkanlığına hazırlamak, ‘ikinci tezkere’ oylaması öncesinde Amerikan Büyükelçiliği’nin patronajında, Boğaz’da bir villada bir araya gelip, ‘tezkere konusunda hükümete baskı uygulama’ kararı almak gibi...

Demokrasiyi sevmiyorlar.

Serbest piyasacı görünmelerine rağmen, ‘açıklık rejimi’nden ve bağımsız rekabet koşullarından hoşlanmıyorlar.

Bu yüzden, Ankara bürokratlarıyla sık sık ‘uygunsuz durumda’ basılıyorlar. Bkz. Darbe ve muhtıra dönemleri...

Peki, neden kendilerine ‘güç ve para’ olarak dönecek açıklık rejimini değil de, askeri darbeleri destekliyorlar?

Birincisi, çalışmaktan hoşlanmıyorlar.

İkincisi, rakip, şerik ve ortak istemiyorlar... Bağımsız rekabet koşulları tesis edildiğinde ‘tahsisat’tan olacaklar, dolayısıyla çalışmak zorunda kalacaklar...

Ne diye demokrasi istesinler?

Üçüncüsünü, zahmet olmazsa, Engin Ardıç’tan okuyun.

Ben yazsam, ‘gerici’, ‘yobaz’, bilmem ne diyeceksiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder