10 Temmuz 2009 Cuma

İBRAHİM KAHVECİ

Çinlinin cinliği

Türkiye olarak daha yeni yeni serpişirken Avrupalı rakiplerimiz bize insan haklarını dayatır dururdu. Çalışma şartlarının insan haklarına uyumundan bahseder, tüketicileri vasıtası ile haksızlıklara yol açmak istemediklerini ileri sürerlerdi.

Bir ürünün üretiminde eğer çalışma şartları insan haklarına aykırı ise yasaklar birbirini kovalardı.

Demokratik, hukuk veya ne söylerseniz ne eklerseniz ekleyin yanına bilumum haklar savunucusu Avrupa ve Amerika Çin mallarını kapışıyor. Ne insan hakkıymış, ne küçük çocuk çalışmasıymış, ne kirlilikmiş yani üretimin demokratik hakları bir anda Çin olunca silinip gidiyor.

Bugün en taklit malları hiç çekinmeden üretebilen bir Çin ekonomisi söz konusu iken, Türk tekstilcileri Fransa'da fikri haklar gerekçesi ile tutuklamaya gidenlerin sessizliği sürüyor. Kısaca biz zaten biliyoruz ki Batı medeniyeti çıkar medeniyetidir. Hak-hukuk denildiğinde kendi çıkarları esasında bu değerlere sahip çıkıyorlar.

Bugün Uygur Türklerinin maruz kaldığı katliam bu çağda inanılmaz bir vahşet. Bu bizim bildiğimiz Çin İşkencesinden başkası değil. Ama biz ne yapıyoruz?

Dün Sayın Bakan Çin mallarına yönelik boykot fikrini açıkladı. Bir kere bu katliam sadece Türkiye değil Orta Asya bütününde düşünülmesi gereken bir adım olmalıdır. Hatta dost ülke Pakistan bile bu katliam karşısında ortak hareket platformuna katılabilir. Bu tür girişimler elbette politik ve daha geniş açılımları kapsıyor.

Ben burada biraz daha somut ve ekonomik girişimleri açıklamak istiyorum. Öncelikle bizlerin geçmiş yıllarda sıkça maruz kaldığımız üretim zincirinde insan hakları konusunu uluslararası arenaya taşıyabiliriz. Bize nasıl muamele uygun görüldüyse aynısını Çin için isteyebiliriz.

Ama öncelikle bir de kendimize bakmamız gerekiyor. 15 Nisan 2009 günü “Biz Sizi Bizden Bilirdik” başlığı ile bir yazıyı kaleme almıştım. Bu yazıda şu an tartıştığımız meseleye aslında değinmiştim. Konuyu yeniden kısaca arz edeyim:

Türkiye gümrüklerden giren mallarda menşei şartı arıyor. Ama büyük paketler veya kolilerle giren menşei belli mallar içerde nerede üretildiği belli olmayan şekilde satılıyor. Çünkü yurtiçine girdikten sonra kolilerden, paketlerden çıkartıldığında tüketicinin raflarda gördüğü ürün üzerinde menşei bulunamıyor.

Ürünlerde menşei şartı getirilmediği sürece Çin malları ile ilgili boykotun veya yaptırımın temsili bir uygulama olacağını düşünüyorum. Hatta menşei şartı normal vakitte getirilmiş olsa bile, birçok ithal ürünün tüketiminin azalabileceğini de tahmin ediyoruz. Çünkü birçok Çin malı ürün ülkemizde Türkçe isimlerle satılmakta ve üzerinde Çin'de üretildiğine dair hiçbir bilgi bulunmamaktadır.

Türk halkını Çin malları karşısında bırakın boykot gibi dönemsel kararları, normal durumda bile atlatmaya izin veren uygulamayı önce kaldırmamız gerekiyor. Çünkü bu halk dürüst tüketimi hak ediyor. Tükettiği ürün ile kardeşlerinin öldürülmediğini bilmek istiyor. Belki de oradaki bir başka Çinlinin işkence şartları gibi çalışma ortamında olmasını istemez. Ama tüm bunlar için önce Türk halkına dürüstlük fırsatı verilmelidir. Yani söz değil iş yapmak gerekiyor.

Bugün Türkiye'nin ekonomik boykot gibi bazı tedbirler ile Çin'e karşı çok etkili olamayacağını düşünenler çıkabilir. Ama bilinmelidir ki Türkiye sadece kendisi olarak değil, savunacağı fikirlerin temel gücü ile etkili olabilir. Orada üretilen malların ne gibi şartlar altında üretildiği önemli bir tez olarak işlenebilir.

Türkiye'ye karşı çalışma şartlarında ne kadar hassas olduğunu gösteren Avrupa ve Amerika, söz konusu Çin olunca kendi savundukları fikirlerle zaten tezat bir ticaret yürütmektedir. Türkiye olarak Çinlinin cinliğini ortaya çıkartalım yeter.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder