6 Temmuz 2009 Pazartesi

İBRAHİM ÖZTÜRK

Her sektöre teşvik var, eğitim hariç!

Küresel kriz ortamında hak eden etmeyen herkes bir yolunu bulup teşvik istiyor. Hükümet gecikmeli olarak birçok sektöre ÖTV ve KDV desteği verdi. Bilişim, mobilya, beyaz eşya, otomotiv ve makine sektörleri bunların başında geliyor. Veriler bunların işe yaradığını gösterdi.
Hükümet teşviklerin ikinci halkasını tam da yakalanan bu ivmenin üzerine monte etmek üzere haziran ayında uzun vadeli ve derin yapısal dönüşümü öngören bir paket daha açıkladı. Böylece acil desteklerin yanına, kriz olmasa da zaten ekonomi için gereken dönüşümün tetiklenmesi hedefleniyor. Bu satırların yazarı bir kalkınma iktisatçısı olduğundan, mesleği gereği teşvikler ve kalkınma arasındaki ilişki konusuna çokça emek vermiştir. Türkiye bir teşvik mezarlığı ve kaynak yutan bir memleket olarak literatüre girerken, Japonya ve Asya kaplanları ise bize sağlam, doğru ve netice alıcı teşviklerin nasıl bir mimariye sahip olması gerektiğini gösteriyor.

Popülist olmayan, yani rey kaygısıyla önüne gelene teşvik vermemek için bir kere siyasî istikrar olmalı. İkincisi teşvikte seçici davranılmalı. Bu seçicilikte belli bir sanayileşme stratejisi ve buna dayalı önceliklerin konulması şart. Böylece her 'teşvik avcısına' ya da kollayıcısına değil, istenilen işi, istenen kıvamda ve yerde yapana teşvik verilmelidir. Üçüncü olarak teşvikler geçici olmalı. Piyasa mekanizmasının yerini alacak zoraki hareketlerin önüne ancak böyle geçilebilir. Beşincisi teşvikler performansa dayalı verilmeli. Başarı kriterleri açık ve ölçülebilir olmalı.

Bu dersler ışığında son teşvik paketini değerlendirdiğimde gerçekten derslerin alındığını ve ilk defa sanayicinin arkasından sürüklenen değil, önünden giden, yol gösterici sahici bir teşvik paketi olduğunu söyleyebiliriz.

Hükümetten şikâyetim, ne kriz ortamı için ne de uzun vadeli bir dönüşüm için eğitim sektörü ile ilgili dişe dokunur hiçbir destek vermiyor oluşu. Eğitim bizim çöktüğümüz alan. Bu şartlarda yabancı sermaye girişlerinin devamı da tehlikede. Gelseler de zaten bu yüzden sıfırdan yatırımlara girmek zor. Zira devlet bütün çabalarına rağmen bu yükün altında eziliyor ve başarılı olamıyoruz. Sürekli eğitim zayiatı vererek arkadan gidiyoruz. Emek piyasasında müthiş bir uyumsuzluk var. Yani, iş arayan milyonlara rağmen nitelikli eleman açığı had safhada.

Çözüm ise kesinlikle özel sektörü devreye sokmaktan geçiyor. Hani piyasa ekonomisine geçmiştik ve işleri özel sektöre devrediyorduk? Devlet standardı koyup denetlesin ve sektöre taze sermaye girişini sağlansın.

Mevcut durumda özel eğitimin yaygın eğitim içindeki payı korkunç bir şekilde düşük, yüzde 2 civarında. Bu pay komünist ülkelerde bile daha yüksek. Oran bir an evvel yüzde 15'lere taşınmalı. Özel sektörün, mesleki eğitim açığını kapatmak için devreye girmeye hazır olduğu da her halükarda çok açık. Dahası özel eğitimi desteklemek üzere hükümet de çok istekli.

Bütün bu gerçeklere rağmen özel eğitime bir omuz atılamıyor. Bırakın desteği, devlet halen özel okullara karşı acımasız ve adaletsiz haksız bir rekabet içerisinde. Kriz sonucu insanlar çocuklarını var olan az sayıdaki özel okuldan da çekiyor. Yatırımlar bir anda açığa düştü. Vergisel destek sağlanırsa veliler bir nebze rahatlayabilir. Yeni dönem için öğrenci alınırken bunun derhal yapılması şart.

Özel eğitime üvey evlat muamelesi yaprak geleceğimize bile bile lades denilmesinin sebebi de tahmin ettiğiniz gibi gidip Ergenekon'a çıkıyor. Çocuklarımızı çağ dışı rejimin 'malı' ve 'deneme tahtası' olarak gören bu irade, inadından vazgeçmiyor ve illa da bütün nesli tornadan çıkmış gibi tek tip yapmakta diretiyor. 'Tomruktan keresteye' geçişi ifade eden bu 'düz liseden düz adam çıkartma' mantığı sebebiyle geleceğimiz ellerimizin arasından kayıp gidiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder