6 Temmuz 2009 Pazartesi

UMUR TALU

Ben cezalandırırım!


Belki de "kâğıt parçası"dır hakikaten.
Genelkurmay Başkanı'nın dediği gibi.
Ama tutun ki "kâğıt parçası" değil; yine dediği gibi...
"Ben cezalandırırım."

***

Belki birçoğunuza normal geliyordur.
Esasında "çok normal" bir durum.
"Ben cezalandırırım" esasında işin püf noktası.
Püf noktasının cim noktası.
Cim noktasının mim noktası.
Her işin başı bu.
Her işin sonu da.

***

Genelkurmay Başkanı "darbeci karşıtı" görünüyor.
Bu iyi bir şey tabii.
En azından, geçmiş darbelere karşı olduğuna dair hiçbir şey duymasak da, şu anda beyan ediyor: "Önce ben cezalandırırım."
Muhtemelen "darbe karşıtı" iktidar ile çok sayıda vatandaşı da "rahatlatan" ifade bu:
"Önce ben cezalandırırım."

***

Ama işte o yüzden...
Yani, iktidar, her cepheden vatandaş, askeriye bunu normal kabul ettikçe, hukuk saydıkça, demokrasi zannettikçe, cumhuriyet sandıkça...
"Darbe" zaten hep içimizdedir.
Askeri ve hatta sivil... daima.

***

Çünkü yok öyle şey.
Yok öyle bir şey.
Bir memlekette, herkes Anayasa'ya göre hiç olmazsa, "kanun önünde eşit" sayılıyorsa...
Hukuk varsa...
Cumhuriyet, demokrasi, hukuk devleti gibi ilke, kavram, esaslar kitapta yazıyorsa...
Yok böyle bir şey.
Kimse kimse için "önce ben cezalandırırım" diyemez.
Darbe zanlısı, tasavvur ya da girişim şüphelisi de dahil.

***

Ama denebilir.
Ve hiç yanlış olmaz.
Çünkü fiilen durum bu. Sadece Genelkurmay Başkanı değil, herhangi bir rütbeden herhangi bir "komutan", çok üst olmasa dahi, o an için o koşullarda üst olan herhangi bir rütbeli kişi, öyle savaş durumu filan da yokken, "Önce ben cezalandırırım" yetkisine sahip.
Öyle çok ciddi durumlarda bile değil.
Hemen her durumda. İki dudağı arasında.
Zaten varlığı tartışmalı "Askeri Yargı"ya bile gerek duymadan; "yargısız askeri yargı ve infaz" ile.
"Alttaki" askeri, "alttakiler"i, "altındakiler"i, "aşağıdakiler"i.
Varsa bir yakınınız, sorunuz; yolda rastlarsanız birine, sorunuz.
20, 25 yıllık profesyonel askerlerin bile, oğulları yaşındaki genç bir "amir"in bazen insafsız infazı, iki dudağı arasındaki "ben cezalandırırım" ı ile düştüğü askeri, insani, manevi, maddi hali bir sorunuz.
İçe gömülen bunalımları, dıştan saklanan intiharları, için için kemiren acıları, on yıllarca çoluk çocuk on binlerce ailenin yüreğine, ruhuna kazınan ıstırabı sorunuz.

***

"Ben cezalandırırım", iyi niyetle de olsa, bir Genelkurmay başkanının millete ve devlete vaadinden ziyade, bir kültür, bir gelenek, yerleşik, fiili, çokça hukuksuz bir durumun teyidi. "Töre", biliyoruz, geriliktir, cumhuriyet, demokrasi ve hukuk dışıdır; hepimiz hemfikiriz. Ama "Cumhuriyet kurumu"ndaki bu "iki dudak arasında cezalandırma" töresi de, sadece bu kurum "daha ileri" diye "modern, çağdaş, cumhuriyetçi, ileri, aydınlanmacı, laik" bir hal değildir. Hukuk ve demokrasi, hukuk devleti zaten hiç değildir.

***

O yüzden... Bunun ayırtına vardıktan sonra ki bu konuda ısrarla yazmaya çalıştım. Bir kez daha iyice inandığımı, on binlerce asker tanıkla, ordunun en az yüzde 80 nüfusuyla kanıtlayabileceğimi yine söylüyorum: Cumhuriyet, demokrasi ve hukukun ordu içindeki konumu tartışılmadan, mesele edilmeden... Ordunun cumhuriyet, demokrasi ve hukuk içindeki konumu üstüne ne deseniz... Boş demeyeyim ama... Doldurmaz.

***

Önce tartışılacak olan "Önce ben cezalandırırım" kültürü, hatta hukukudur.
Bunun siyasete, sivillere, işyerlerine, okula, aileye de yayılmış, yapışmış halleridir.
Lider, amir, müdür, patron, komutan, şef, reis, başkan olanlar ile şürekâsının hukuksuzluğu, saltanatı, imtiyazı, zümre egemenliği, demokrasi ve cumhuriyet ihlali ile iğfalidir.
Genelkurmay Başkanı bunu iyi niyetle, kararlılıkla söylemiş olabilir...
Hiç fark etmez.
Darbecinin milleti, toplumu, siyaseti, solda ve sağda istediğini "cezalandırma" arzu, ihtiras ve alışkanlığının ilk kaynağı budur!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder