6 Temmuz 2009 Pazartesi

İBRAHİM KAHVECİ

Ekonomik darbenin ardındaki 101 milyar $'lık hesap

Türkiye 2009'un ilk çeyreğini yüzde 13,8 oranında küçülme ile kapattı. Ülke olarak bu tabloyu İkinci Dünya Savaşı'ndan beri yaşamamıştık. Neden en hızlı büyüyenlerdeniz diye övünürken bu kadar hızlı küçüldük? Acaba sadece somut bugünkü sonuçlara mı bakmak gerekiyor, yoksa bu küçülmenin zeminini hazırlayan geçmişe de biraz eğilmek gerekmiyor mu?

30 Haziran günü ülkemizin dış borç verileri yayınlandı. Kamuoyunda büyüme (küçülme) rakamları altında ezilen borç verilerini büyüyememe ile birlikte yeniden inceleyeceğiz. Ekonominin gidişatını algılamak açısından rakamlara biraz yer vermek gerekiyor.

Önce büyüme verilerine bakalım. 2002'de %6,2. 2003'de %5,3. 2004'de %9,4 ve 2005'de %8,4 büyüme yakalıyoruz. Bu büyüme rakamları tamamen reeldir, sanal hiçbir rakam karışmamıştır.

Türkiye 2002-2005 arasında 4 yılda tam yüzde 32,5 oranında gerçek bir büyüme sıçraması yaşamıştır. Ve aynı tarihler arasında ülkemizin dış borç stoku 129,5 milyar dolardan 169,7 milyar dolara yükselmiştir. 2002-2005 arası dış borç artışı sadece 40,2 milyar dolardır. Kısaca Türkiye 2002-2005 arasında yüzde 32,5 büyüme karşısında yüzde 31 dış borç artışına gitmiştir.

Gelelim ikinci yarıya: 2006-2008 arası 3 yılda ülkemiz sadece yüzde 13,1 reel büyüme yakalamıştır. Oysa dış borçlarımız 169,7 milyar dolardan 277,1 milyar dolara yükselmiştir. Yani 2006-2008 döneminde yüzde 13,1 büyümeye karşılık dış borçlarımız yüzde 63,3 artmış. Bu çelişkiyi ne kadar kapatma davasına, ne kadar 367 icadına, ne kadar darbeci girişimlere bağlayabiliriz? Ekonomiye gerçek darbenin nereden geldiğini, büyüme ve borçlanma çelişkisinden net olarak görebiliyoruz.

Büyüme ile dış borçlanma arasındaki bağ 2006-2008 arasında mutlak şekilde kopuvermiştir. Bu tespit çok önemlidir. Çünkü bugünün çöküşünü dünde, hatta ekonominin ta kendisinde aramak gerekiyor.

Dış borç artışına baktığımızda kamu sektörü 2002-2009 arasında nerede ise aynı seviyede kalıyor. Ülkemizin 147,6 milyar dolarlık dış borç artışının sadece 5,2 milyar doları kamu kesimi kaynaklı.

Özel sektörün ise 2002'de 40,3 milyar dolar olan dış borcu 2008 sonunda 185,5 milyar dolara fırlıyor. Ama burada bir ayrıntı çok önemlidir. Özel sektörün 142,5 milyar dolarlık yeni borçlanmasının 101,6 milyar dolarlık kısmı sadece 2006-2008 döneminde yapılmıştır. Türk özel sektörü 2006-2008 arası üç yılda dış borç bataklığına sürüklenmiştir.

Yani Türk özel sektörü 2002-2005 arasında %32,5 büyümeye karşılık %31 dış borcunu artırırken, 2006-2008 arasında yüzde 13,1 büyüme karşısında dış borçlanmasını %121 oranında artırıyor. Özel sektörde büyüme ile borçlanma bağı inanılmaz şekilde kopmuştur. Bir müteşebbis büyümezken neden borçlanır? Bu sorunun cevabını aslında 2009 ilk çeyrek küçülme rakamlarında buluyoruz.

Türkiye'yi borç batağına hem de büyüyemezken kimler sürükledi? Hem de global piyasalarda bir sıkıntı da yokken. Bu 101,6 milyar dolarlık dış borç alınıp nereye yatırıldı? Eğer bu para yatırıma gittiyse neden yüzde 13,8 ile dünyanın en fazla küçülen ilk üç ülkesi arasında yer aldık?

Türkiye 2006-2008 arasını “az büyüme-çok borçlanma” ile geçirerek bir bakıma 2009'un çöküşüne de zemin hazırladı. Bugünün küçülmesi, aslında 2006'da temeli atılmış bir para politikasının ürünü olarak görülebilir.

Bu analizi neden yapıyorum?

T.C.Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a teşvik paketini açıkladığı toplantıdaki sorumla ve yazılarımla sürekli bir noktaya dikkat çekiyorum. Bugün siyasi hükümetlerin ekonomiye müdahalelerinden ziyade bağımsız üst kurulların müdahaleleri daha etkili oluyor. Para politikası eleştirime, sermaye piyasasını da ekleyin. Hatta BDDK'yı, TMSF, EPDK gibi diğerlerini de ekleyin.

Türk halkının ve müteşebbisinin nasıl bu üst kurul kararları ile köreltildiğini görmemiz gerekiyor. Dış borçların 2009 ilk çeyreğinde 277,1 milyar dolardan 265,3 milyara düşmesi de çok şey ifade etmiyor.

Dış borçlardaki düşüşün de büyük kısmı, büyüme gibi sanal.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder