10 Temmuz 2009 Cuma

TAHA AKYOL

‘Türk dünyası’ ne demek?

GORBAÇOV dönemi, yıl 1990, Demir Perde aralanmış; Prof. Turan Yazgan hocamızla Azerbaycan’a uçuyoruz. Bakü havaalanında binlerce Azeri, ellerinde bayraklar ve kalpaklı Mustafa Kemal resimleriyle yeri göğü inletiyor:
- Azer-Türk! Azer-Türk!
Ağlaşarak kaç kişiyle kucaklaştık Allah bilir. Sohbetlerimizde Gökalp’in şiiri dillerden düşmüyor:
Deme bana Kayı, Oğuz, İlhanlı;
Türküm, bu ad her unvandan üstündür!
Yoktur Azer, Kırgız, Özbek, Kazanlı;
Türk milleti bir bölünmez bütündür.
Dostum Enver Altaylı ile Özbekistan’a gittiğimizde Taşkent’te ‘Ceditçi’ Özbek aydınlarıyla aynı heyecanı yaşamış, şehit Özbek şairi Çolpan’la Gökalp’in şiirlerini beraber okumuştuk. Fakat sokağa, pazara çıktığımızda halktan büyük sevgi gördük ama aynı heyecanı görmemiştik.

Milletler camiası
Bu şiirler okumuşlar arasında Türkçülüğün doğuş dönemindeki romantizmi yansıtır, ‘Türk dünyası’nın realitelerini yansıtmaz.
Azerbaycan Türkleriyle dil, tarih ve kültür ilişkilerimiz daha derindir ve güçlüdür.
Orta Asya ile araya giren bin yıl, önemli dil ve sembol farkları yaratmıştır.
Özbek aydınları bana Yıldırım’ın Hakan Timur’a itaat etmeyerek halt ettiğini söylediklerinde susmuştum.
Hak verdiğimden değil, onların öyle düşünmesini normal bulduğumdan.
Biliyorum ki, “Azer, Kırgız, Özbek, Kazanlı” yok değil, vardır! Sovyet sonrası milli varlıklarını sürdürmeleri için konuştukları dili, içinden geldikleri tarihi ve “vatan” olarak da yaşadıkları toprakları benimsemeleri gerekir.
Anadolu benim için; Özbekistan onlar için vatandır.
Uyguristan Uygurların vatanıdır!
Bu sebeple, onlara “Siz Türksünüz” diye dayatmam; kendilerini nasıl kabul ediyorlarsa saygı duyarım.
‘Türk dünyası’ sözü Pan-Türk bir “vatan” kavramını ifade etmez. Akraba milletler camiasını, kültürel bir coğrafyayı ifade eder. Son derece önemli ve değerlidir.

Nasıl bir politika?
Pan Türkizm çağrışımı yaptıracak politikalar, tarihi ve sosyolojik temeli olmadığı gibi, siyasi bakımdan büyük belalar davet edebilir!
Büyük ve acılı tecrübelerin ardından, niye vatan kavramımızı “Misak-ı Milli” ile sınırlandırdığımızı ve Atatürk’ün niye Pan Türkizm’den sakındığını çok iyi anlamalıyız.
Bugün, elbette “Stratejik Derinlik” yazarı Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanı olarak çok iyi biliyor ki, Türk-Çin ilişkilerinin bozulması Uygur demokratik hareketine Pan Türkizm gölgesi düşürerek Uygurlara büyük zarar verir.
Bakın, çok haklı olarak, Uygur lideri Rabia Kadir de Türk değil Uygur vurgusu yapıyor, insan hakları ve demokrasi dili kullanıyor.
Ankara’nın konuyu ırki değil, demokratik ve diplomatik bir konu olarak görmesi doğrudur.
Çağımızda ‘akrabalar’a duyarlık normaldir, insanidir. ‘Pan’ siyasetleri ise ürkütücü ve provokatiftir.
Uygur lideri Rabia Kader Türkiye’ye gelirse, onu mağdur bir akrabamız olarak karşılayıp alkışlamak için havaalanına gideceğim, en sıcak duygularla onu selamlayacağım. Ve...
Zeki Velidi Togan’dan esinlenerek, Asya’da ve yeryüzünde bu sorunların çatışmacı ve ayrılıkçı etnik milliyetçilikle değil, “ekonomik ve demokratik gelişme” ile hal yoluna gireceği bilgisini daima aklımda tutacağım.

1 yorum:

  1. birbirleriyle kültür-dil-din bağı olan memleketlerle ekonomik,kültürel iş birliği yapmak ve diğer memleketlere verilmeyen karşılıklı ayrıcalıklar vermek en mâkul olandır, yoksa birsürü lehçesi olan insanları tek dil-tek bayrak yapmak abes olur. Ayrıca şahsi fikrim olarak tüm müslümanların başına, başıboşluğu, kimsesizliği gidermek için birinin seçimle geçmesi gerekmektedir, ister halife deyin ister islam birliği genel başkanı...
    vesselam

    YanıtlaSil