9 Temmuz 2009 Perşembe

AHMET TAŞGETİREN

Çin'in sorumluluğu

Bir yanda Doğu Türkistan, diğer yanda Çin ile iyi ilişkiler geliştirmek.

Aşağı yukarı 40 yıllık gazetecilik-yazarlık hayatımda hep bu denklemi gözledim.

Türkiye Çin ile iyi ilişkiler geliştirsin ama bu arada Doğu Türkistanlı soydaşlarımız, kardeşlerimiz de Çin tarafından yok edilmesin.

Türkiye'de epeyce bir miktar Doğu Türkistanlı göçmen var.

Bunların yüreğinin bir parçası memleketlerindedir ve her zaman bir acı haberi duyma tedirginliği içinde yaşarlar.

Çin'in asimilasyonist karakterini iyi bilirler.

Yıllar önce son Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti'nin Başbakanı İsa Alptekin, Doğu Türkistan'ın Müslüman-Türk nüfusunun 15 milyon olduğunu söylemişti.

Şimdilerde 8 milyon nüfustan söz ediliyor.

Aradan yıllar geçti, hep öldü mü oradaki insanlar ki, artma olmadığı gibi, 7 milyonluk bir azalma söz konusu?

İşin sırrı, şu sıralar ellerinde baltalarla, küreklerle Uygur avına çıkan Han Çinlilerinin varlığında yatıyor.

Çin yönetimi, Doğu Türkistan'a yoğun Çinli nüfusu kaydırdı ve oradaki Müslüman-Türk nüfusunun azınlığa düşmesini sağladı.

Ardından "tek çocuk" uygulaması ve onun getirdiği kürtaj dayatması ile bugünkü manzara doğdu.

Asimilasyonun ve jenosidin son durağı, Han Çinlileri'nin, güvenlik kuvvetlerinin gözü önünde "Köklerini kurutacağız" çığlıklarıyla Uygur avına çıkması... Genç yaşlı, kadın erkek, çocuk demeden katliam uygulanması...

Çin bunun altından kalkamaz.

Bu vahşettir, vahşete çanak tutmaktır.

Çin gibi, haberleşmenin müthiş bir ambargo altında bulunduğu coğrafyadan bile bu kadar katliam görüntüsü dünya medyasına ulaşıyorsa, vahşetin gerçek boyutlarını tahmin etmek zor değildir.

Türkiye Çin ile iyi ilişkiler geliştirsin.

Buna diyecek bir şey yok.

Ama bir ülke ile ilişki sadece ekonomik alana hasredilemez.

Hele onlarla sizin aranızda acılarını sevinçlerini ihmal edemeyeceğimiz bir kardeş topluluk bulunuyorsa...

Belli ki, Doğu Türkistan'daki insanlar mutlu olursa, Türkiye-Çin ilişkileri dostane yürür, aksine, oradaki insanlar çığlık atıyorsa, bunun Türkiye'ye çığlık tarzında yansımasını önlemek mümkün değildir.

Kaldı ki, sadece "insan" olarak bile, dünyada birçok insan, herhangi bir ülkede yaşanan insanlık dramına sessiz kalmıyor.

Türkiye, Doğu Türkistan'da yaşanan bir acıya sessiz kalabilir mi?

-Canım arada Çin gibi 1.3 milyarlık nüfus ve gelişen bir ekonomi ile milyar dolarlık ekonomik ilişki söz konusu.

Yani?

Yani satalım Doğu Türkistan'la ilişkimizi Çin ile yapacağımız ekonomik anlaşmalar karşılığında!

Acaba bu insanlık firesi kaç para eder?

Bunlar sorulur ve Türkiye'de hiçbir hükümet, böyle bir pazarlığa giremez.

Hatta bakın, dünyada etkin ülkeler bile, Doğu Türkistan'da icra edilen vahşet karşısındaki tepki veya tepkisizliği ile hesaba çekiliyor?

Obama bir şey dedi mi demedi mi?

Demedi ise, bu, nasıl bir insan hakları duyarlılığı?

İşin içinde net bir sorumluluk var ve bu Çin yönetimine ait.

Çin artık bir tecrit dünyası olamaz. Yani "Ben içeride dilediğim cinayeti işlerim, halkları yok ederim, kökünü kazırım, kimsenin ruhu duymaz" diyemez.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Çin ziyaretinde Doğu Türkistan'a götürülmesinin ardından böyle olayların gerçekleşmesinde herkes haklı olarak "Acaba başka güçler bu ilişkiyi bozmak mı istiyor?" tarzında bir bit yeniği arıyor. Böyle oyunlar olmaz değil. Ama, buna karşı tedbir alacak olan da yine Çin yönetimidir. Çin güvenlik güçlerinin gözü önünde işlenen cinayetler ya da bizzat güvenlik kuvvetlerinin işlediği cinayetler nereye konacak?

Çin'in, Türkiye'nin ve İslam dünyasının hassasiyetlerini anlaması ve bu kanlı tablonun inandırıcı bir izahını yapması gerekir.

Yoksa yaşananlara, asimilasyon ve jenosidin son safhası gibi bakmaya itirazın anlamı olmaz.

Dünkü talebimi tekrarlayayım:

Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı ve TBMM'den bir insani ses yükselmesini bekliyoruz.

"One minute!" Türkiye ve Tayyip Erdoğan şahsında sembolleşti bir kere!

Başbakan'ın dün Çin yönetimini sorumluluklarını yerine getirmeye çağıran çıkışı, bu anlamda, "Hiç yoktan iyi" diye nitelenebilecek diplomatik bir tavır oldu.

Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu'nun "Yüzlerce insanın öldürülmesine balina kadar ilgi" çağrısı ise, insanlığı utandıracak bir jest niteliği kazandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder