8 Temmuz 2009 Çarşamba

UMUR TALU

Pencere yuvarlanmış...

"Gençliğe nanik" diye yazarken dün, aklımda bir şey daha vardı.
"Karışmasın" diye bugüne kaldı.
"Gençliğe nanik", esasında her an, her yerde en hafifinden en şiddetlisine adaletsizliklere, eşitsizliklere dair sadece iki güncel feryadın yansımasıydı.
Biri, memuriyete adım sınavında hakkaniyeti çiğneyen kopya meselesi...
Diğeri de, hükümet ve Genelkurmay "bedelli askerlik"e "eşitsizlik, adaletsizlik" noktasından karşı çıkarken...
Mesela ülke başbakanının oğlunun (yurtdışı) "bedelli askerlik" imkânını kullanabilmesiydi.
***

Hayat bize "pencereler" sunuyor.
Bakarsan ne ala.
Zaten bakarsan sağ kalıyor, bakmazsan sığ oluyor.
En kolay becerebildiğimiz, sadece bildik pencereye kurulmak ve oraya yapışıp gelen geçene, genellikle ezbere laf yetiştirmek.
"Öteki pencere" zahmet oluyor!
***

Aklımda olan şuydu:
1. Bu ülke, kısa süreli veya bedelli askerlik bekleyen binlerce gence nispet, Başbakan'ın oğlunun kısa süreli, bedelli askerlik yapabildiği bir ülkedir.
2. Bu ülke, binlerce genç erkek ve kız (sınav kazanmışsa) ülkesinde bir üniversiteye gidebilirken, Başbakan'ın kızının sınav kazansa dahi üniversiteye alınmadığı, sokulmadığı bir ülkedir.
***

Bakın demokrasiden, hukuk devletinden vazgeçtim...
Hakikaten bu "imtiyaz, eşitsizlik, adaletsizlik, haksızlık" düzenine "cumhuriyet" denmesi bile "cumhuriyet"e haksızlık.
Ne birincisi eşitliktir; ne de tüm erkekler ve birtakım kızlar hakkını en azından bir sınavla alabilirken, başka kızların kazanılmış hakkını yiyebilmek fazilettir.
Oysa, en azından eşitlik ve adalet ilkeleri yoksa, cumhuriyet lafta kalmış bir lakaptır!
***

Yukarıdaki 1 ve 2 numaralı "çelişkiler", bir "iktidar kudreti" üstünde bile cisimleşebildiği için çarpıcı...
Yoksa kudret, kuvvet, servetten azade milyonlarca insan için her an mutlaka daha kahredici.
Tut ki... "bedelli" var; öğrenci harcını, öğlenci aşını bile denkleştiremeyen yüzbinler nereden bulacak, gibi.
Kaç kişi kendisini yurtdışında çalışıyor gösterebilecek gibi.
Başbakan ya da değil; imkânı, parası, eşi dostu, az çok gücü olan herhangi biri burada üniversiteye alınmayan başı örtülü kızını yurtdışına gönderirken, binlerce kızın kendi ülkesinde sürgün olabilmesi gibi.
Ya da ya da...
Başı açık veya kapalı kızların ve erkeklerin milyonlarcasının o 1 ve 2 numaralı çelişkiler üstüne düşünme ihtimalini dahi bulamayacak, hissedebilecek ölçüde yanlarına dahi yaklaşamayacak olması gibi.
***

Tabii bir de şu var:
Kendileri bir meseleden ötürü mağdur olsa, acı çekse, ayrımcılığa, adaletsizliğe uğrasa bile...
Bu ülkenin her türden, asker ve sivil, laik veya değil, cumhuriyetçi, ulusalcı, demokrat, muhafazakâr, milliyetçi, liberal vesaire... tüm imtiyaza hazır ve nazır cemaatleri, bir başka anda, bir başka konuda, başka türlü imtiyaz ve egemenlik, tahakküm ve haksızlık imkân, fırsat ve yolu bulmuşlarsa...
Utanmıyorlar...
Onun tadına doymuyor, keyfini çıkarıyorlar.
Olan budur...
Vicdanlar sarsılmazsa... Hukuk, adalet ve siyasetin terkibi; utanma, ar ve vicdanla donanmazsa, olacağı da budur!
Adalet de bu olur... Kalkınma da... Cumhuriyet de... Halk da... Demokrasi de!
Sadece tencere değil...
Pencere de yuvarlanır, kapağını bulur!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder