9 Temmuz 2009 Perşembe

AKİF BEKİ

Urumçi ne yana düşer?

Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nden katliam haberleri geliyor.
Dün TV’de bir tanık, ölü sayısının binlere baliğ olduğundan, olayların ‘etnik çatışma’ya dönüştüğünden söz ediyordu.
Belli ki anlatım biraz mübalağalı, ancak ajitasyon değil, oradaki psikolojiyi yansıtıyor.
Çin, bütün kuvvetleriyle Urumçi’yi çembere almış, çitlerden içeriye de eli kanlı milislerini salmış...
Siz, ölümün kol gezdiği o sokak aralarında sıranızı beklerken, ne kadar soğukkanlı olurdunuz?
Bendeki duygu şu:
Tarih, bir kez daha tekerrür ediyor.
Kosova’da emsaline az rastlanır bir hunharlık yaşanırken ne olduysa, bir daha oluyor.
Miloseviç’in paramiliter güçleri, polis ve askerlerinin yedeğinde, etnik kıyıma girişmişti.
Sonradan o vahşetin kahramanlarını ‘savaş suçlusu’ ilan ettik, fakat ‘Basra yıkıldıktan sonra’, ne fayda!
Yine aynı akıbete doğru ilerliyoruz.
İnsanı kahreden, göz göre göre, bu vurdum duymazlıktır.
‘Ba’de harabül Basra!’... Uluslararası toplum behemehal imdada yetişecek.
Dayansın artık toplu mezarlar, geliyoruz!...
***
Yasemin Çongar, ulaşmış.
Uygur Türkleri’nin sürgündeki lideri Rabiya Kadir, “Biz kan dökülsün istemedik, ama bardak taşmıştır” diyor.
Bosna’da, Kosova’da sükut eden insanlık, Urumçi’de nasıl bir sınav verecek?
İlk işaretler, iç açıcı değil.
Geçmişin derslerinden pek az şey öğrenmişiz.
Bölgesel hesaplar, küresel dengeler, aktörlerin elini kolunu bağlamış....
Talihsizlik, bir ‘gönülsüz liderin’ başı çekiyor olması.
‘Yılan ona dokunmadıkça’ müdahaleye azmi, gönlü olmayan bir küresel lider, ABD.
Washington idaresine en çok yakıştırdığım tanımdır, bu.
Bill Clinton, belki Filistin-İsrail ihtilafını çözen başkan olarak adını tarihe yazdıramadı.
En büyük hayalini gerçekleştiremedi.
Ama bir fark yarattı...
Kosova harekâtı, onun adını da kurtardı, Amerika’nınkini de...
Clinton, sonunda NATO’yu harekete geçiren lider oldu.
Ne BM’yi dinledi, ne Güvenlik Konseyi’nin onayını aradı, ne de AB’deki müttefiklerinin rızasına baktı.
‘Kararlı Güç Harekâtı’, bir ABD Başkanı için az değil, külliyetli bir siyasi mirastır.
Eğer Clinton bugün hâlâ itibar görüyorsa, biliniz ki, bunu gösterdiği ‘cesur liderliğe’ borçlu.
Uluslararası toplum, bugün bir kez daha sinmiş, sus-pus olmuş.
Ne Türk, ne Arap, ne Frenk sokaklarından kayda değer bir ses yükselmiyor.
Duyduğumuz birkaç cılız tepki.
Sanki üstümüze ölü toprağı serilmiş.
***
Üçüncü Yol, küreselleşmeye insani bir yüz giydirme projesiydi.
Darfur’daki trajedi, bunun için bulunmaz bir fırsattı.
Afrika’nın açlık ve sefaletle imtihanı da öyle.
Oralarda ‘küreselleşmenin vicdanı’nı bir nebze hissettik.
Peki Urumçi, küresel düzenin ‘kör noktası’ mıdır?
Urumçi ne yana düşer, Kosova ne yana?...
NATO bu kez umut vermiyorsa, BM ne güne kaldı?
Hani, Cihan Harbi’nin enkazı üzerinde yükseltilen bir ‘barış mabedi’ydi?
Hani, bir daha yeryüzü böyle ‘kan kusmasın’ diye kurulmuştu?
Artık ordan da mı ‘vicdanların sesi’ duyulmayacak?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder