10 Temmuz 2009 Cuma

OSMAN ÖZSOY

Mehmet Ali Birand'ı şaşırtan gözyaşları

Son aylarda karşılaştığım ve oldukça istifade ettiğim kişilik analizine dayalı en önemli psikolojik tespitlere, Yenişafak gazetesinde yer alan bir röportajda denk geldim.
Röportajda yer alan tespitler 13 yıl öncesine ait çarpıcı bir hatırayı canlandırdı zihnimde. Önce hatıraya yer verelim, ardından konuyu bahsi geçen röportajdaki tespitler eşliğinde güncel bir mevzuya bağlayarak yazımızı sonlandıralım.
1996 Yılı Ocak ayında, Türkiye’nin en uzun soluklu haber araştırma programı olan 32. Gün’ün yapımcısı ve sunucusu Sayın Mehmet Ali Birand’ı bir yayına konuk etmiştim. Tek kanallı dönemde Sayın Birand TRT’de habercilik adına büyük işler yaptı. Özal Türkiye’sini iyi okudu ve televizyonculukta ona uygun iyi bir çıkış yakaladı. İki kutuplu dünyanın önemli siyasi aktörleri ile ses getiren röportajlara ve dosyalara imza attı. O dönemde Birand Türkiye’nin dışa bakan en medyatik yüzü idi.
Bakmayın şimdi grup refleksi ile Ergenekon’u sulandırmaya yönelik yayınlarına. Birand’ın yüzüne bir dönem kara leke çalanlar, şimdilerde Birand’ın aklamaya çalıştığı ve önemsizleştirme eğiliminde olduğu ekipten başkası değildi.
Birand’a o gün, kendisini en etkileyen ve meslek yaşamında büyük önemi olan en önemli hatırasının ne olduğunu sormuştum.
Filistin sorunun en kanlı döneminin yaşandığı ve Filistin’in efsanevi lideri Yaser Arafat’ın can güvenliği gerekçesi ile sığınaklarda, dehlizlerde yaşadığı 1980’li yılların sonlarında kendisi ile röportaja gittiğini anlattı. Arafat’ın kaldığı yer belli olmasın diye, gözleri bağlı olarak ve kontrol noktalarında birkaç araç değiştirerek Arafat’ın yanına götürüldüklerini söyledi.
Uzun çabalardan sonra bir dehlizde Arafat ile röportaj yapma imkanı bulduklarında ummadıkları bir sorunla karşılaştıklarını söyledi. Röportajın ilerleyen dakakilarında, Yaser Arafat’ın bir ara kendisine hakim olamayarak gözyaşlarına boğulduğunu, tam da içinden ‘televizyonculuk adına iyi bir iş çıkardıklarını” düşündüğü anda kameramanın kulağına eğilerek, teknik bir sorun nedeni ile ses kaydı alamadıklarını ve kaydı durdurduğunu ifade ettiğini aktardı. O telaş sırasında Arafat’ın konuşmasını keserek dönerek, ‘bir sorun mu var?’ diye sorduğunu, durumu kendisine izah ettiklerinde, ‘sorun değil, baştan alırız’ dediğini ifade etti.
Sahte gözyaşları...
Birand’ı şaşırtan ise, Yaser Arafat’ın sorusuya cevap verirken az önce ağladığı aynı noktada hiç zorlanmadan yeniden ağlamaya başlaması ve sanki bir aktör gibi aynı sahneyi canlandırması olmuş. Birand o gün yayında bana; “ O zaman anladım ki, herkes işini yapıyor. Herkes kameralarla oynuyor. Herkes adeta rol kesiyor. Herkes vermek istediği mesajı bir aktör gibi yansıtmaya çalışıyor. O günden sonra muhatabımın kim olduğuna ve önem derecesine bakmadan, işimizi daha düzgün sonuçlandırmak için daha soğukkanlı davranmayı öğrendik” demişti.
Yenişafak gazetesinden Mehmet Gündem, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Halkla İlişkiler Departmanı Başkanı Psikiyatrist Şükrü Ayalan ile önemli röportaj gerçekleştirdi. Röportajı okurken, Birand’ın Yaser Arafat için anlattığı olay geldi aklıma. Bakalım siz de bana hak verecek misiniz?
Röportaj sırasında, bir soru üzerine “CHP her zaman devletin gizli ortağıdır” diyen AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Halkla İlişkiler Departmanı Başkanı Psikiyatrist Şükrü Ayalan’a Gazeteci Memet Gündem soruyor; “Hangi devletin?”
Sayın Ayalan’ın cevabı şöyle; “Millete rağmen her zaman iktidar olan devletin. Onun için sandıktan çıkmak gibi kaygısı yoktur. AK Parti iktidarına kadar bütün sağ hükümetler döneminde CHP kendini devletle iktidar ortağı olarak hissettirmiştir. Sağ siyasetçiler de millete verdikleri iktidar sözünü unuttular. CHP uzlaşma değil, dayatmalarına boğun eğilmesini istiyor. Geçici 15. maddeyi kaldıralım, 12 Eylül darbecilerini yargılayalım derken bile birtakım ayak oyunları peşinde. Hem darbeciler yargılansın diyeceksin, hem de askere sivil yargı yolunu açan Meclis'in kararını eleştireceksin. CHP gizli ortaklarından emir geldiğinde kendi oylarını da hiçe sayarak isyan ediyor. CHP tabanını CHP'nin bu ruh hali kışkırtıyor. Bizim iktidar partisi olarak, güven verip CHP tabanını da rahatlatmamız gerekiyor.
Baykal’ın kişilik analizi...
Yazımıza konu asıl mevzu bundan sonra başlıyor. CHP Lideri Baykal ile ilgili bir soruya Sayın Ayalan şu cevabı veriyor; “Fanatizmi gerilimler besler? Örneğin Baykal gerilimden beslenen ve zevk alan çok özel bir insan. Psikiyatrik bir görüşme yapmadım ama bana göre bilerek yapıyor. En hararetli tartışmalarda bile gerilimi kalbinde hissetmiyor, sadece kullanıyor, iyi rol yapıyor” cevabını veriyor.
CHP lideri Baykal’ın partisinin salı günkü grup toplantılarındaki bıkmak usanmak bilmeden tekrarlanan gerilim artırıcı konuşmalarını ve her defasında rejim elden gidiyor rolünü nasıl da iyi oynadığını görünce, mimiklerinde değişmeyen o heykelimsi duruş karşısında insan, ‘Yaser Arafat gibi sende mi oynuyorsun Sayın Baykal?” demeden edemiyor.
Yaser Arafat konusunda ben hep kuşkulu oldum. Filistin davasını bir adım ileri götürecek hiçbir samimi çabası olmadı. Attığı tüm adımlar Filistinlinin yarasını derinleştirdi, akan kanı artırdı, Filistinliyi bitirmeye yönelik oldu.
O daha son nefesini vermeden, “Yaser Arafat konusunda kafam karışık” diye yazdım. Halkı aç iken onun karnı tok, sırtı pek olduğunu yazılarıma defalarca konu ettim. Nitekim Yaser Arafat, vefatından bir yıl önce, Forbes dergisinin 2003 yılında dünyanın en zengin liderleri sıralamasında en zengin altıncı lider ilan edildi.
Ve ben şu sıralarda, 40 yıldır siyaset sahnesinde bulunan Sayın Baykal, bu ülkenin demokrasisini güçlendirme adına ne yaptı diye düşünme ihtiyacı hissediyorum. Sayın Baykal rol icabı için bile olsa bir kez demokrasi fotoğrafı veremedi. Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Gül'ün istediği ek düzenlemelerle ilgili olarak gerekli adımların atılacağı sinyallerini verirken, yasaya başından beri karşı olan CHP lideri Deniz Baykal pazartesi günü CHP grubunu olağanüstü toplantıya çağırdı.
Üstelik, kendilerinin de oy verdikleri bir yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne gitme gibi dünya siyasi tarihinin en büyük garabetine imza atmak üzereler. Sormazlar mı insana, yasanın geçtiği gecenin sabahında kimler acaba kulağınızı çekti diye?
İmam efendi nasıl bilirdiniz diye sorduğunda hiç düşünmeden söyleyebileceğimiz bir çift anımız olsun Sayın Baykal... Kendinizle birlikte demokrasiyi de gömmeyim mezara... Biz ölsek de o diri kalsın, millet iradesi payandalardan kurtularak yeşersin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder