8 Temmuz 2009 Çarşamba

AHMET TAŞGETİREN

Gökbayrak'ta çığlık

Doğu Türkistan. Sincan değil. Sincan Çinlilerin verdiği ve dünyaya kabul ettirmek istediği sömürge adı.

Yıllar önce, Doğu Türkistan'ın eski Başbakanı İsa Alptekin sağken çığlık çığlığa koştu sağa sola... Kapıları çaldı. Ankara'nın, Amerika'nın, Suudi Arabistan'ın, Tibet lideri Dalay Lama'nın...

"Orda bir Türkistan var, dedi. 15 milyon nüfuslu. Zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip. Çin işgali altında. Bağımsızlık ideali hiç sönmedi. Çinliler, nüfus kaydırmak suretiyle Doğu Türkistan'daki Uygur-Kazak yoğunluğunu ortadan kaldırmak istiyor. İlgilenin bizimle."

Mektuplarının bir kısmını ben yazdım.

90 küsur yaşlarına geldiğinde gözleri artık görmüyordu.

Ama o, Türkiye'de yaşasa da yüreği hep yurdundaki acıları gördüğü için durmadı, çığlık atmaya devam etti.

Şimdi Urumçi'den, Kaşgar'dan feryatlar yükseliyor.

Çinli zulmederse, nasıl gaddarca zulmeder, onu dünya, Tiananmen Meydanı'na yansıyan vahşetle biliyor.

1989 yılı, 15 Nisan-4 Haziran arası... Tiananmen Meydanı'nda öğrenciler, aydınlar ve işçilerin gösterisine karşı Çin yönetiminin tanklarla giriştiği katliam. Çin kaynaklarına göre 200-300, Çin Kızılhaçına göre 2 bin 3 bin ölü...

Böylesine acımasız bir rejim var Çin'de... Maocu komünist mantıkla vahşi kapitalizmin gerdeğe girdiği bir yönetim...

O yönetim Tiananmen Meydanı'nda kendi halkına vahşet uygulayabiliyorsa, taa başından beri "Bağımsızlık damarı" hiç susmayan Doğu Türkistan'a ne yapmaz ki...

Urumçi'den gelen haberlere göre, sokaklara insan cesetleri savrulmuş durumda. Çin kaynakları 150 civarında ölüden söz ediyor, sivil kaynaklar ise en az 500 ölüden...

Olaylar neden çıktı?

Bunun için binlerce sebep olabilir. Zorunlu çalışma kamplarına götürülen (Bugüne kadar 240 bin genç götürülmüş bu çalışma kamplarına) Uygur genç kızlara yapılan sarkıntılık fitili ateşliyor. Sonrası malum.

Bir kere Doğu Türkistan halkında hiç silinmeyen bir "Çin ukdesi" var. Çin'in sömürgeleştirme ve Doğu Türkistan'da, Uygur-Kazak yoğunluğunu yok etme politikası, hiçbir zaman kabul edilmedi, içe sindirilmedi.

Bu iç isyanı ateşlemek için bir kıvılcım her zaman yeterli oldu.

Kaldı ki Doğu Türkistan'ın ciddi bir dünya ayağı var.

Dün İsa Alptekin idi, bugün Rabia Kader...

İsa Baba'dan Rabia Ana'ya uzanan öncülükler...

Bu ateş sönmez.

Dramatik olan, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Çin'e yaptığı gezinin üzerinden 10 gün geçmeden bu ateşin parlaması...

Cumhurbaşkanı Gül'ün, Çin tarafından, Türkiye'nin özel bir talebi olmadan Doğu Türkistan'a götürüldüğü haberi yansımıştı medyaya...

"Oh ne iyi, denmişti, Çinliler Türkiye'nin hassasiyetini dikkate alıyor!"

10 gün sonra Urumçi'de Cumhurbaşkanı Gül'ün dolaştığı sokaklarda, yüzlerce ölü ve yaralı... Kim bilir belki de Cumhurbaşkanı Gül'ün elini sıktığı, yanağını okşadığı çocuklar şimdi cansız yatıyor.

Bu iş bu kadar dramatik.

Çin sevmez Türkiye'nin Doğu Türkistan'la alakadar olmasını.

Mesut Yılmaz döneminde Çin ile ilişkileri geliştirme adına Doğu Türkistan duyarlılığı ötelenmişti.

Ben, Cumhurbaşkanı Gül'den, Dışişleri Bakanı Davutoğlu'ndan, Başbakan Erdoğan'dan böyle bir ötelemeyi içlerine sindirmelerini beklemem.

Özellikle Davutoğlu'nun "Stratejik derinlik" dediği olgunun bir ayağında da Doğu Türkistan'ın bulunduğu açık.

Böyle bir sancılı ilişki Kafkasya için Ruslarla söz konusu.

İsrail'le ilişkide Filistin başka açıdan böyle bir sancı oluşturuyor.

Bulgaristan'la ilişkide benzeri sancı potansiyeli var.

Türkiye, bu soy-din-kültür-tarih bağlarını, sancı odağı olmaktan çıkarıp, dostluk vesilesine dönüştürmeye çalışıyor.

Ama bu tavrının karşılığını her zaman bulduğu söylenemez. Bu politika çoğu zaman "bizim iç işimiz" duvarına tosluyor.

Ama artık insan hakları meselesi kimsenin iç işi değil.

Kaldı ki Türkiye, dünyadaki etkinliği arttıkça, daha sonuç alıcı tavırlar sergileme imkanına kavuşuyor.

Bazen iş, yeterli hassasiyetin gösterilip gösterilmediği noktasında toplanıyor.

Çin bilmeli ki, Doğu Türkistan'a dokunulunca, Türkiye'nin canı acır. Rusya bilmeli ki, Kafkaslar'da bir kıyım, Türkiye'yi rahatsız eder. Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Sırbistan bir Türkiye hassasiyetinin farkında olmalı.

İslam Konferansı Teşkilatı'nın Doğu Türkistan'daki katliam sebebiyle devreye girmesi sevindirici.

Ama daha çok, daha müessir, daha sonuç alıcı çıkışlara ihtiyaç olduğu kesin.

Cumhurbaşkanı Gül'den Çin'e yönelik net bir sitem-kınama beklediğimizi de ifade etmeliyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder